Monday, September 09, 2019

NAZİ DÖNEMİNDE TOPLU BEDEN VE DANS GÖSTERİLERİ






NAZİ DÖNEMİNDE TOPLU BEDEN VE DANS GÖSTERİLERİ



Batı'da XIX. yüzyılın ikinci yarısı bedenlerin kitlesel düzeyde biçimlendirildiği, ehlileştirildiği, itaatkar hale getirildiği bir dönemi temsil ediyordu. Kışlalarda, okullarda, hapishanelerde iktidarın disipliner kodları bedenlerin üzerine kazınmaktaydı. Ordudaki ve okullardaki beden eğitimi eril bir disiplinle terbiye edilmiş bir yurttaşlar topluluğu yaratmak açısından önemli bir role sahipti. Ulusların inşa edilmekte olduğu XIX. yüzyılda devlet ulusal birliğin gücünü sergilemek amacıyla kitlesel seremoniler düzenlemekteydi. Bedenlerin yığınsal bir biçimde sergilenmesinin göze çarpan örneklerinden biri kitlesel jimnastik gösterileriydi. Bu gösteriler erkek savaşçılar kültünü devam ettiriyor, öz kontrole, disipline, itaate dayalı bir yurttaşlık idealini öne çıkarıyordu. Bu “toplu egzersiz"lerin bir amacı da sınıfsal ve bölgesel farkların üzerini örterek üniter bir ulus miti yaratmaktı.



20. yüzyılın ilk on yılları boyunca ulus-devletlerin organize ettiği kitlesel beden gösterileri devam etti. Bu gösterilerle XIX. yüzyıldaki gösteriler arasındaki en belirgin fark toplu, kitlesel hareketlerdeki mekaniklik dozunun artmasıydı. Toplumsal kültür içinde mekanikliğin, standartlaşmanın güçlenmesinin en önemli nedenlerinden biri Taylorizmle birlikte meta üretiminin kitleselleşmesi, fabrikalardaki işçilerin organik bedensel bütünlüklerini yitirerek makine sisteminin parçaları haline gelmeleri, “robotlaşmaları” idi. İşçi üretime ilişkin her türlü şahsi inisiyatifini tamamen yitirmiş, rasyonel olarak kurgulanmış bir kolektif üretim sistemine mekanik bir şekilde itaat etmek dışında bir şansı kalmamıştı. Taylorist model fabrika dışındaki toplumsal ve kültürel hayatı, toplu hareket biçimlerini de etkileyecekti.



1920’li yıllar kadınlardan oluşan toplu dans gruplarının, revülerin popülerlik kazandığı yıllardı. Kracauer 1927’de yayınlanan The Mass Ornament adlı çalışmasında bu dans gruplarının gösterilerini Taylorizmle ilişkilendirilecekti. Çalışmasında Tiller Girls adlı kadın dans gurubuna değinen Kracauer bu grubun sahnedeki toplu hareketinde Taylorist bir rasyonelliğin, verimliliğin, soyutluğun, düzenin, kesinliğin hakim olduğunu söyleyecekti. Dans gurubu koordine bir şekilde hareket ediyor, sahnede yarattığı motiflerle geometrik bir rasyonalite sergiliyordu. Gruptaki her bir kadın dansçı fabrikadaki taşıma bandı üzerindeki kendi işini yapan işçi gibi kısmi bir işlevi yerine getiriyor, işin tümünü kavrayamıyordu. Dans grubundaki kadınların bacakları fabrikalardaki işçilerin elleri gibi hareket etmekteydi. Birleşik beden tekrara dayalı hareket içinde parçalara ayrılıyor, organik özne pasif bir nesneye dönüşüyordu. Bireysel istem ve yaratıcılık ortadan kalkmış, dansçılar patronun daha önce belirlediği hareketleri makinesel bir şekilde tekrar eden otomatlara dönüşmüşlerdi. Bedensel hareketlerin standartlaştığı toplu dans gösterisinde sahnede yaratılan geometrik ve mekanik örüntü kapitalist ekonominin soyut rasyonalitesinin bir göstergesiydi.



1920’li ve 1930’lı yıllarda Tiller Girls’ünkine benzer gösteriler sunan Hiller Girls, Hoffmann Girls, Rockettes vb. dans grupları mevcuttu. Kracauer, Tiller Girls’ün yanı sıra kadın jimnastikçilerin katıldığı kitlesel jimnastik gösterilerini de Taylorizmle olan ilişkileri bağlamında ele alacaktı. Toplu gösterilerde birey kendini kaybetmekte, bir örnek, uyumlu bir kitlenin parçasına dönüşerek onun içinde eriyip gitmekteydi. Elbette toplu jimnastik ve toplu dans gösterileri ilk kez XX. yüzyılın ilk on yıllarında ortaya çıkmamışlardı. Kracauer XIX. yüzyıldaki organik, mistik, cemaatsel, toplu dans gösterileri hakkında bilgi sahibiydi. Ancak Kracauer 1920’lerdeki toplu dans gösterilerinde organik ve tinsel boyutun gerilediğini, gösterilerin mekanik, daha az doğal hale geldiğini ileri sürmekteydi.



Kracauer’in yaklaşımında sorunlu olan boyut toplumsal cinsiyete ilişkin olanıydı. Andreas Huyssen’e göre Kracauer kitle kültürünü kadınsı olarak gören bildik anlayışı muhafaza etmekteydi. Patricia Vettel-Becker, “Clarence Holbrook Carter’s War Bride and the Machine/Woman Fantasy” adlı yazısında Kracauer’in toplu gösterilere katılanları kadınlar olarak değil kitleler olarak gördüğünü söyleyecekti. XIX. yüzyılda toplu halde gösteri yapan kadın dansçılardan azımsanmayacak bir bölümü geçim sıkıntısı nedeniyle fahişelik de yapıyordu. Dans ederken toplu olarak bacaklarını havaya kaldıran bu kadınların iç çamaşırları görünüyordu. Dansçı kadınlar bazen de iç çamaşırı giymiyorlardı. Dolayısıyla 1920’lerdeki revü kızları erkek bakışı açısından fahişeliğin izlerini üzerlerinde taşıyordu. Rockettes topluluğundaki kadınları öncekilerden ayıran fark hareketlerinin mekanikliği ve bununla ilişkili olarak erotizmden bir ölçüde sıyrılmış olmalarıydı. Ama gösterileri, Kracauer’in iddia ettiğinin aksine, cinsel çekicilik taşımaktan uzak değildi. Proleter fahişeyle özdeşleştirilen bu kadınlar yapımcının koreografisi, erkek izleyicinin bakışı ve makinenin geometrik estetiği tarafından kontrol edilmekte ve sınırlandırılmaktaydı. 1927’de Kracauer’in konuya bakışı fazlasıyla mesafeli, eril ve gerçekçiydi! Toplu gösterileri küçümseyen aydınları eleştiren Kracauer bu tür gösteriler karşısında duyulan hazzın meşru olduğunu, bu gösterilerin gerçeklik düzeyinin sönük biçimler altında demode olmuş soylu duyguları geliştirmeye çalışan sanatsal yapımların gerçeklik düzeyinin daha üstünde olduğunu söyleyecekti. Öte yandan Kracauer’e göre bu gösteriler bir yandan kapitalizmin yaklaşan sonunun bir işaretiyken öte yandan yeni bir ütopyanın imkanlarına da işaret etmekteydi. Kracauer daha sonraları bu yaklaşımından uzaklaşacak, 1947’de toplu gösterilerin Alman halkının faşizmi kabul etmesine katkıda bulunduğunu söyleyecekti.


1920’li ve 1930’lu yıllar kitlesel üretimin ve tüketimin hızla geliştiği bir döneme şahit olmaktaydı. Kadınlar kitlesel olarak çalışma hayatına, tüketim alanına ve kamusal hayata giriyorlar, oy hakkı ve diğer kadın hakları için mücadele ediyorlardı ve bu durum patriyarkal düzeni rahatsız etmekteydi. Ama modernlik XIX. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kitlesel bedeni erkek egemen disipliner yapılar içinde biçimlendirme, yönetme işinde tecrübe kazanmıştı. 1920’lerde ve 1930’larda patriyarkal-kapitalist sistemin yapmaya çalıştığı şey artık kaçınılmaz bir biçimde kamusal hayata giren kadın kitlelerinin hareketini Taylorist, disipliner, askeri biçimler içine sıkıştırarak sınırlandırmak ve yönlendirmekti. Kracauer’in yaklaşımını eleştiren bazı yazarlar revü kızlarının ve toplu gösteri yapan kadın jimnastikçilerin bir örnek, düzenli hareketinin Taylorist değil askeri bir biçime sahip olduğunu öne süreceklerdi. Kitlesel beden gösterileri erkeklerin katıldığı askeri yürüyüşler, seremoniler, jimnastik gösterileri vasıtasıyla da gerçekleşmekteydi. Bu dönemde bayrak törenleri, askeri bando eşliğinde yapılan yürüyüşler, atletlerin kitle halinde ritmik yürüyüşleri, kitlesel katılımla dinlenen ulusal marşlar vb. etkinlikler batıda bir çok ülkede mevcuttu. Naziler bu tür kitlesel seremonileri ve gösterileri Nasyonal Sosyalist ideolojinin propagandasını yapmak amacıyla kullanacaklardı. Nazilerin başvurduğu kitlesel beden disiplini teknikleri modernlik tarafından bizzat üretilmiş ve onlara sunulmuştu ve bu anlamda Nasyonal Sosyalizm modernlik projesinden bir kopuşu temsil etmiyordu, bu projenin belirli bir aşamasına denk düşen bir devam hareketiydi.



Nazi yönetimi döneminde stadyumlarda, meydanlarda gerçekleştirilen kadın jimnastikçilerin kitlesel gösterileri kadın bedenini disipliner bir koreografinin uzamsal biçimleri, örüntüleri içine sıkıştırmaktaydı. Jimnastikçilerin hareketleriyle yarattığı kolektif figürler matematiksel, rasyonel biçimde düzenlenmiş bir uzamsal pratiğe işaret etmekteydi. Kadının gündelik hayatı içinde, kendiliğinden bir şekilde, kendi kendine oluşturduğu yere karşıt olarak kurulan bu soyut uzam eril bir niteliğe sahipti. Jimnastikçilerin hareketlerini düzenleyen zaman da böyleydi, uzamsal terimlerle ifade edilebilen, ölçülebilir, birbirine eşit küçük birimlere ayrılabilen soyut zamandı, erkeğin zamanıydı. Jimnastikçilerin hareketleri en basit uzamsal ve zamansal terimlerle ifade edilebilecek bir seviyeye indirgenmişti. Ramsay Burt’a göre kitlesel jimnastik gösterilerinde iktidar kadınların bir topluluğun parçası olma arzularını manipüle ediyor, itaatkar bedenler oluşturmak istiyordu. Bu gösteriler kadınların gönüllü olarak kendi üzerlerinde bir disiplin rejimi kurdukları patriyarkal bir pratiği temsil etmekteydi ve gösterilere katılan kadınların moda haline getirilmiş ince beden normunu muhafaza edebilmeleri için sürekli beden eğitiminden geçmeleri gerekmekteydi.



Naziler kadınları Nasyonal Sosyalist ideoloji doğrultusunda örgütlemeye çalışıyor, dava arkadaşlığına, birlik ve beraberliğe dayalı bir topluluk ruhu oluşturmak istiyordu. Nazilerin yönettiği kadın dans okullarında disiplinin ve kardeşliğin önemi vurgulanmaktaydı. Naziler disiplinli kadın topluluğu idealini eğlence sektöründe de güçlendirmek istiyorlardı. Teri J. Gordon’un Fascism and Female Form: Performance Art in the Third Reich adlı yazısında belirttiği gibi ( Journal of the History of Sexuality, 11.1 ve 2, 2002) Almanya’da Weimar döneminde etkinlik gösteren revüler Nazi yönetimi döneminde hızlı bir gelişme içine girmişti. Revü kızlarının toplu, senkronize, mekanik hareketleri düzen, disiplin ve kontrol nosyonlarını güçlendirmekteydi. Bu tür toplu danslar sağlık ve uyum imgelerinin de yardımıyla bir bütünlük ve kolektif kimlik illüzyonu yaratmaktaydı. Hitler Tiller Girls’e hayrandı. Nazi döneminde kabareler, revüler ve revü filmleri daha milli, askeri bir nitelik kazandı. Askeri elbiseler giymiş revü kızları sahnede marş eşliğinde ritmik yürüyüş yapıyor, kılıçlarıyla askeri egzersizler gerçekleştiriyordu. 1939’da Hiller Girls’ün reklam afişindeki kadınlar askeri üniformalı ve tam teçhizatlı biçimde poz vermekteydi. Revüler resmi geçit törenine dönüşmeye başlamış, toplu dans gösterisi tek bedenin, tek ritmin, tek temponun egemen olduğu bir beden disiplini gösterisi haline gelmişti.


Kitlesel beden gösterileri toplumsal olarak cinsiyetlendirilmişti. Erkek jimnastikçilerin yürüyüşü izleyiciyi gölgede bırakan kadir-i mutlak bir devlet gücünün temsili olarak belirirken kadın jimnastikçilerin yürüyüşü erkek izleyici kitlede, cinselliği tehdit edici olmayan, çizgisel bir biçim altında sınırlandırılmış, kontrol altına alınmış bir “nesne kitle” izlenimi yaratıyordu. Bu tür gösteriler modernlik boyunca kadınla ilişkilendirilen belirsizliği, kendiliğindenliği, disiplinsizliği, tekinsizliği, istikrarsızlığı tekrara ve bir örnekliğe dayalı bir hareket içinde inzibat altına alma amacına hizmet etmekteydi. Susan Sontag’ın Fascinating Fascism adlı yazısında (Under the Sign of Saturn: Esssays’in içinde) söylediği gibi Hitler, liderliği kadın kitlelerinin cinsel olarak hakimiyet altına alınması olarak görmekteydi. Faşizm kadın kitlelerini intizamsız, canlı bir çeşitlilik gösteren, anarşik, kendiliğindenliğe dayalı oluşumlar içinde görmek istemiyor, onları eril, mekanik, rasyonel, hiyerarşik, disipliner yapılar, örüntüler içinde kontrol altına almayı ve yönlendirmeyi amaçlıyordu.


YAŞAR ÇABUKLU


KAYNAKLAR:


Siegfried Kracauer: The Mass Ornament: Weimar Essays, Harvard University Press, 2005, 416 s.

Ramsay Burt, Alien Bodies: Representations of Modernity, “Race”, and Nation in Early Modern Dance, Routledge, 1998, 222 s.

Susan Sontag, Under the Sign of Saturn: Essays, Picador, 2002, 224.s