Tuesday, September 01, 2020


 

1-Sarah Kane'in akıl hastanesinde intihar etmeden kısa bir süre önce bitirdiği, ölümünden sonra sahnelenen "4.48 Psikoz" adlı oyununu "pasif agresif kurban sanatı" gibi klişelerle değerlendirmek sorunludur.

http://nakostrait.blogspot.com/2013/01/sarah-kane-448-psikoz.html



2- Metnin bir intihar umutsuzluğu içerdiği doğrudur ama metin aynı zamanda aşktan, sevilme ihtiyacından, ilişkilerden, iyileşmeden pozitif bir şekilde de bahsetmektedir. Akıl hastanesinde depresyon tedavisi gören hastanın hastane sistemini,...




3-... doktor-hasta ilişkisini eleştirisi, kullanılan antidepresanların adları, dozları, hastanın bünyesinin ilaçlara verdiği reaksiyonlar da yer alır oyunda. Oyun metnini bir zihinsel dağılma ifadesi, patlayarak iç dökme, sorunlu bir ruhun feveranı olarak yorumlamak yetersizdir.



4- Parçalanmış bir görünüm arz eden metin aynı zamanda ustaca yapılandırılmıştır da. Belirgin olarak şiirsel bir biçime, çok katmanlı bir içeriğe sahiptir. Biçim, karşıt şeylerin bir arada var olmasını da içerir:"yalnız kalamıyorum", "başkalarıyla birlikte olamıyorum",...



5-..."ölmek istemiyorum", "yaşamak istemiyorum". Oyunun sonuna doğru yaklaştıkça içsel karmaşa yerini bir tür dinginliğe, sakinliğe bırakır gibi olur; sanki yaşamla intihar, umutla umutsuzluk arasındaki gerilim yumuşamıştır. Ama bu sakinlik belki de...



6-... intihar kararlılığının yol açtığı bir sakinliktir. Oyun belirsiz bir biçimde sonlanır. Bir metne form vermek intiharın ötelenmesine yardımcı olabileceği gibi intihar kararlılığını arttırabilir de. Kane zihinsel karmaşasına, acısına metinsel planda biçim verebilecek,...



7-...formla formsuzluğu çatıştırabilecek güce sahipti. Metnin içindeki karmaşaya biçim veren kararlılık aynı zamanda intihar etme kararlılığını da örtük bir şekilde içinde barındırıyordu. Kane belki metnine verdiği şiirsel biçimi hayatına veremeyeceğini,...



8-... gerçek hayatta patriyarkanın neden olduğu acıyla baş etmenin metindekinden çok daha zor olduğunu gördü, "biçim oyunları oynamak" yerine formsuzluğun sert biçimi olarak ölümü seçti.




9- Sert, dikkatli ve faal bir düşünme tarzına sahipti Kane; oyun metninde "ne yaptığımı biliyorum, çok iyi biliyorum" diye yazmıştı. Muhtemelen intihara da "aklı başındayken", "kararlı" bir biçimde yöneldi!

Wednesday, January 22, 2020






UFUK

Ufuk modernliğin kurduğu bir sınır çizgisidir.

Ufuk Batıda tanrısal düzenin hüküm sürdüğü Ortaçağda tamamlanmış bir dünyanın aşılamaz sınırı olarak görülürdü.

Dinsel dogmanın sınırları içine hapsolmak istemeyen modern akıl çağında ise ufuk sonsuza doğru açılmıştır.

Hedef ufuk çizgisine kadar uzanan peyzajın ve ufuk çizgisinin ötesinde yer alan bilinmeyen diyarların kontrol altına alınması, fethedilmesi, sömürgeleştirilmesidir.

*******

Doğa ile kültür arasındaki mesafenin birincisinin aleyhine hızla açıldığı modernlikte ufuk bir figür, bir zihinsel yapı olarak ayrıcalık kazanmış, “peyzajın doğallığından uzaklaştırılmasında” önemli bir işlev görmüştür.

Modern perspektifin kurulmasıyla birlikte ufkun temsili artık doğanın nesneleştirilmesinin, cansızlaştırılmasının, soyutlaştırılmasının, standartlaştırılmasının bir aracı haline gelmeye başlamıştır. Homojenleştirici bir ızgaraya dayalı perspektif tertibatı görünür olanı soyut bir uzam içinde kurulmuş biçimler sistemine dönüştürmüştür. Peyzajın derinliğinin, yoğunluğunun geometriye indirgendiği bu sistemde peyzajın fiziksel sınırını belirten, onu çerçeveleyen ufuk çizgisi nesneleştirilmiş peyzaja nötr, objektif, üniter bir bakış tarafından uzaktan el konulmasının, hakim olunmasının aracı olarak belirmektedir. Ufuk çizgisi ve perspektif peyzajın hiyerarşikleştirilmesinin, kontrol altına alınmasının hizmetine girmiştir.

******


Ufuk bakışla ve bedenle yakın ilişki içindedir. Ufkun oluşturduğu sınır rasyonel düşünceye sahip modern gözlemciye peyzajı kendine mal etme, kendi alanı olarak tanımlama, kendi bedeninin uzantısı olarak hissetme imkanı verir. Uzam bakışın menziline, bedenin emrine girer! Beden bakış aracılığıyla ufuk sınırına doğru genişler! Peyzaj bireysel uzamın parçası haline gelir.

Ufuk bireyin -tekil bir nokta olarak- dünyadaki yerini gösterir, onu bir merkez olarak kurar. Bireyi önüne serilmiş uzamın başlangıç noktası haline getirerek onu eyleme davet eder! Hem ufuk çizgisine kadar uzanan alanın güvenliğinin sağlanmasına hem de ufuk çizgisinin ihlaline yönelik çağrışımlar yapar. Ufka bakış, gücü, gücün uygulanmasını teşvik eder. Sömürgecilikte ufkun ötesine gidilmesi ve kaba güç kullanımı bir aradadır.
******


Modern Batının ufku öne çıkaran resminden farklı olarak geleneksel Çin resminde ufuk ikinci plandadır: çoğu kez yoktur, bazen düz bir çizgi olarak görünmez, belirsizdir, kompozisyona yön veren bir güce sahip değildir.

Batıda da modern aklın peyzajı ufuk vasıtasıyla nesneleştirmek, pasifleştirmek isteyen bakışına karşı çıkan ressamlar olmuştur. Bu ressamlar modernliğin- doğayı birbirinden niteliksel olarak farklı olmayan statik parçaların yan yana getirilmesine, geometrik bir soyutlamaya indirgeyen –temsil anlayışını eleştirirler. Doğa parçalarına hareket, canlılık kazandırıp aralarındaki etkileşimin güçlendirilmesi sadece doğanın temsiline değil bakışa da çoğulluk kazandırılmasının önünü açar. Resimdeki her bir doğa parçasının duygusal gücü bakış açılarını çoğaltır. Ufuk parçalanarak her bir doğa parçasının içine dağılır! Birliği, bütünlüğü sarsılan bakış doğa parçalarının çoğulluğu içinde bölünür, merkezsiz hale gelir!

Cezanne’ın resimlerinde doğa parçaları kendi dışlarındaki bir mekansal yapının dayattığı zorunluluklara boyun eğmezler; bu dayatmaya karşı adeta alerji göstererek kabarırlar, içsel basınçlarının etkisiyle dışbükey hale gelirler, hacimsel güçleriyle bakışın nesneleştirici gücüne direnirler. İçine nüfuz edilemeyen, şiddet içeren masif varlıklarıyla, sessiz ama titreşimli büyüklükleriyle adeta izleyiciyi tehdit ederler. “Ufku çizmeyen” Cezanne’ın perspektifinde ressamın önündeki dünya uzaklaşmaz, tersine görüntüler kabararak tuali şişirir, çerçeveyi zorlar. Varlığın aşırı yoğunluğu kompozisyonu patlatır. Temsilin krizidir bu.

Şeyleştirilen doğanın intikamı! Bir resminde tablonun yüzeyinin yarısından çoğunu kaplayan kabarık dev kayalar görüş alanını kapatırlar, adeta ressamı görünür olanın ağırlığı altında hapsetmek isterler. Cezanne’da doğa insanı dışlar! Cezanne’ın peyzajlarında insan çok azdır. Ressam bir köyü resmettiğinde bile ortalıkta insan görülmez.

Cezanne’ın resmi göz ile görünen arasındaki varsayılan dengeyi istikrarsızlaştırır, rasyonel bakışın görünür olan üzerindeki egemenliğini sarsar. Araçsal aklın bütünlüğünü tehdit eder.

Cezanne’ın resmi farklı bir bakışa imkan verir. Göz onu etkileyen doğaya boyun eğmenin çıraklığından geçer. Bakış kendini doğa tarafından emilmeye bırakır, maddenin dilsizliği içine gömülür!


YAŞAR ÇABUKLU


KAYNAKLAR:


Michel Collot , La poésie moderne et la structure d'horizon
Presses universitaires de France, 2005, 264 sayfa

Céline Flécheux, L'Horizon, Klincksieck, 2015, 167 sayfa

Jacques Darriulat, Cezanne et la force des choses, http://www.jdarriulat.net/Essais/Cezanne/Cezanne1.html

Sunday, January 12, 2020

İP CAMBAZI





İP CAMBAZI


Bedeninin dikliği ile yerin yataylığı arasında salınır insan. Dik anıtlarını eğilmiş bedeniyle yapar.


Dengesi geçicidir ayakta duranın; sürekli olarak onu eğilmeye çağıran güçlerce bozulur. Her varlık eğik olana meyleder, her şey devrileceği tarafın çekimine maruz bırakır kendini.


Dik olan, eğri, diyagonal olanların uğrak yeridir; onların yersiz, pırıltılı titreşimlerini çağırır dikeyliğine, yerinde olduğuna inanabilsin diye.


Dikeyliğin dengesi ne sıkıcıdır! İnsan arzu ettiği şeye
eğilimlidir. Kim bayırdan aşağı yuvarlanmanın coşkusunu yaşamak istemez!


Yine de insan düşmeye karşı direnir… arzulasa bile.


* * *


İnsan iki ayağı üzerinde dik yürümeye başladığında kendini dengesizliğe mahkûm etmiştir!

Yerçekiminin şeyleri aşağıya doğru diklemesine çeken
bir güç olduğu düşünülse de bu her zaman böyle işlemez. Bazen yerçekimi şeylerin—özellikle yüksek ve dengesizlerse—eğilip devrilmelerine neden olur. Yüksek olmayan, ağırlık merkezleri yere yakın şeyler daha dengelidir, devrilmeleri daha zordur.


Ayakta duran insanın bel civarındaki ağırlık merkezi
yaklaşık olarak bacaklarının üstündeyse beden dengede durur, devrilmez. Ancak insan sağa ya da sola doğru eğilmeye başladığında bir noktadan sonra devrilir.


Kişi dik dururken bedeni statik bir pozisyondadır.
Yan yana paralel duran iki ayağı sağa ya da sola doğru
devrilmesini engelleyerek onu dengede tutar. Ancak
insan yürürken dinamik bir beden pozisyonuna geçer,
her adımda dengesini kaybedip yeniden kazanır. Dik kalabilmek, sürekli tehdit altında olan dengeyi yitirmemek için yerçekimine karşı verilen mücadele sonsuz bir şekilde sürdürülen mücadeledir


* * *


Yüksekteki gergin ip (tightrope) üzerinde yürürken denge kurmak çok daha zorlaşır. Ayakların üzerinde durduğu zemin, ipin inceliğinde daralmış, ayaklar yan yana değil arka arkaya durduğundan sağa ya da sola devrilme riski artmıştır. Geniş zemin üzerinde ayakta duran kişi—aşırı olmamak kaydıyla—sağa ya da sola doğru eğildiğinde devrilmezken, ipin üzerindeyken sağa ya da sola doğru en küçük bir eğilme bile denge kaybıyla ve düşmeyle sonuçlanabilir. Geniş zemin üzerindeyken bedenin ağırlık merkezinin basılan yerin yaklaşık olarak üstünde olması dengede kalmak için yeterlidir. Oysa ip üzerindeyken ağırlık merkezinin ipin tam üstünde olması gereklidir.


İzleyicilerin ip üzerinde dengede, hareketsiz gördüğü ip cambazı aslında sürekli olarak bir dengesizlik içindedir; rahat, hareketsiz olduğu, çaba göstermediği bir an yoktur. İpin üzerinde ayakta dengede kalabilmek için durmaksızın küçük hareketler, ayarlamalar yapar. Bedenin bir yana doğru eğilmesini diğer tarafa doğru eğerek telafi eder. İzleyiciler bu küçük, göze çarpmayan ayarlamaları fark etmezler bile, ancak ip cambazları dengeye kavuşmak diye bir şeyin olmadığını bilirler.


İp cambazı için ilerlemeden yerinde durmak diye bir
seçenek yoktur. O, ipin sonundaki güvenli platforma
ulaşmak için ileri doğru hareket etmek zorundadır. Güvenilmez bir ipin üzerinde bir uçtan diğer uca yürümek her adımda mücadele gerektiren bir uğraştır. Her denge anı geçicidir. İstikrarsızdır.



* * *


İp cambazlığı kültürel bir varlık olan insanın “doğal”
dengesini yitirme arzusuna işaret eder. Kasti olarak bozulmanın eşiğine getirilen denge teknikle, kültürün araçlarıyla—oyunun, eğlencenin, gerilimin eşlik ettiği bir düzenek içinde—yeniden kurulur. Bu düzeneğin en önemli araçlarından biri ip cambazının sırığıdır.


İp cambazlarının ellerinde taşıdığı sırığın uzunluğu 12
metreye, ağırlığı ise 14 kilograma kadar çıkabilmektedir. Bu sırık katı değil esnek, aşağı doğru sarkan bir sırık olup ip cambazının ağırlık merkezini alçaltarak onun dengesini sağlamasını kolaylaştırır. Sırığın uçlarına ağırlık ilave ederek ip cambazının ağırlık merkezini ipin altında bir seviyeye indirmek mümkündür. Bu durumda işi çok kolaylaşan ip cambazının sadece denge hissine sahip olması düşmemesi için yeterlidir. Sırık aynı zamanda ip cambazının ağırlığını ip ekseninin sağına ve soluna doğru dağıtarak onun devrilmesini zorlaştırır; ona ağırlık merkezini istenen konuma getirmesi için daha çok zaman verir. İp cambazı sırığı bedeninin eğildiği yanın ters tarafına doğru hafifçe yatırarak dengesini sağlar.


* * *



İp cambazlığı karşıt görünen yanları içinde barındırır;
dengeyi ve dengesizliği, ciddiyeti ve eğlenceyi, kontrolü ve kontrolsüzlüğü, yüceyi ve bayağıyı. Alt sınıflar, kilise babaları ve seküler modern düzen farklı açılardan ip cambazlığında çekici bir yan bulmuştur.


Eski Yunan’da ve Roma’da ip cambazlığı spor ve oyun dünyasının içine kabul edilmez. Ne bir sanat ne de bir gösteri olarak itibara sahiptir. Roma İmparatorluğu döneminde ip cambazlarının şarlatanlarla içli dışlı oldukları, ip üzerinde yürümelerinin oynak, satirik biçimler aldığı görülür.


İpte yürümenin “sihirli” cazibesi Hıristiyan geleneğini
de etkiler; ip üzerinde çapkın tavırlarla, özgürce hoplayıp zıplayan ip cambazı figürü yerini ilahi doğru yolu temsil eden ip üzerinde inancın gücüyle yalpalamadan yürüyen bir ip cambazı imgesine bırakır. MS ikinci yüzyılda ve daha sonrasında bazı kilise babaları inananları—mecazi anlamda—saflığın ve iffetin ipi üzerinde sağa sola bakmadan, tenin arzuları tarafından dengeleri bozulmadan
dosdoğru yürümeye davet eder. İp cambazının yürüyüşü ruhsal disiplinin beden üzerinde hâkimiyet sağladığı kutsal bir yürüyüşe dönüşmüştür.


Ancak halk eğlenceyi sevmektedir! Batı’da ortaçağda
ve sonrasında, “ip üzerinde yürüme” olarak bildiğimiz
gösterinin halk içindeki adı “ip dansı”dır. Bu dans disiplin ve konsantrasyon sergilemekten çok uzakta olup aşırı derecede komik ve grotesk öğeler içermektedir. Bu gösterilerden yürümeye en yakın olanlarından birinin adı “sarhoş yürüyüşü”dür!


Ortaçağda gezgin ip dansçıları panayırlarda, karnavallarda, açık hava eğlencelerinde boy göstermekte, iplerini yerden birkaç metre yükseğe gererek mesleklerini icra etmektedir. İp dansı esas olarak yoksul kesimlerin sevdiği bir gösteri olmasına karşın kralların da dikkatini çekecek, on dördüncü yüzyılda Fransa kralı V. Charles “hırsız” lakaplı ip dansçısını takdir edecektir.



On yedinci yüzyıl sonlarında ve on sekizinci yüzyıl başlarında ip dansçılarının tiyatrolarda gösteri yaptıkları gözlenir. Öte yandan hızla gelişen rasyonalist modernlik alt sınıfların rağbet ettiği grotesk eğlenceleri, hayvan dövüşlerini yasaklamaya, karnavalları, panayırları disiplin altına almaya başlayacaktır. Modernliğin bazı düşünürleri ip üzerinde dans etmeyi soytarılıkla ve şarlatanlıkla ilişkilendireceklerdir.



On sekizinci yüzyılda modernliğin ciddi kurumsal tiyatroları “çılgınca ip danslarının yapıldığı,” “meşru kültürü tehdit eden” tiyatrolara karşı bir savaş başlatır. İp dansının yapıldığı tiyatrolar ucubelerin, sahtekârların gösteri yaptığı bir ahlaksızlık mekânı olarak damgalanır.



On dokuzuncu yüzyılın disipliner modernliği ip cambazlığını organize sirkler içinde inzibat altına alacaktır. Bu sirkler insan ve hayvan bedenlerinin eğitildiği/ehlileştirildiği, orduların—örgütlenmeyle ilgili vizyonları gelişsin diye—üst rütbeli subaylarını gözlem amacıyla gönderdiği mekânlardır. Artık ip cambazlarının iş bulabileceği yegâne yerler olan sirklerde—ortaçağın izleyici ile dansçı arasındaki karşılıklı iletişime/sataşmaya dayalı ip dansçılığından
farklı olarak—ip cambazı ile izleyici arasında bir mesafe oluşturulmuştur. İzleyiciyi ve göstericiyi pasifleştiren bu duruma modern kitlesel eğlence sektörünün birçok alanında rastlamak mümkündür.



On dokuzuncu yüzyılda ip dansçılığı yerini ip üzerinde yürüyen ip cambazına bırakacak, normalliği kurup bu tanımın dışında kalanları anormal, sapkın olarak niteleyen, ötekileştiren modernlik eski kilise babalarının “ilahi tek yol” olarak yorumladığı ipi “rasyonel, doğru tek yol” olarak lanse edecektir. Artık ipte yürüyen cambazın bedenini yönlendiren güç ruh değil akıldır, fiziğin kanunlarıdır. İpte yürüme, modernliğin tarihi düz bir çizgi temelinde bir varış noktasına doğru ilerleyen bir süreç olarak gören yaklaşımıyla uyum içindedir.



Modernlik ip cambazının “çelik disiplinli” yürüyüşünü kolaylaştırmaya, onun bastığı zemini sağlamlaştırmaya yönelecek, 1858’de o zamana kadar kenevir lifinden yapılan yürüme ipi yerini bakır tele, daha sonraları çelik tele bırakacaktır. Modernliğin “yerçekimine karşı savaş açtığı,” sirklerin, lunaparkların yüksekte hareket halinde bulunmanın, düşmenin, baş dönmesinin coşkusunu kontrol ve dengeyle ehlileştiren düzeneklerle dolduğu, estetik yüceliğin eril temelde kurulduğu, yüksekleri fethetmenin, dağcılığın bir erkek sporu olarak belirdiği, mecazi, ahlaki olarak düşmenin kadınlarla ilişkilendirilip bunun “doğal” karşılandığı, erkeğin düşmesinin bir felaket olarak değerlendirildiği, kamusal alandaki erkek nüfusa yönelik
vatandaş dik dur” kampanyalarının yürütüldüğü, “kırıtarak yürümenin” erkekliğe yakışmayacağı gerekçesiyle baletlerin sahneleri terk etmeye zorlandığı, ölümün göz önünden uzaklaştırılıp mezarlıkların kent dışına çıkarıldığı
on dokuzuncu yüzyılda esas olarak erkek olan ip cambazı düşmeye, ölüme dik ve kararlı yürüyüşüyle meydan okuyan bir kahraman olarak belirecek, telin yaşamla ölüm arasındaki eşik olarak sunulduğu bir ortamda ip cambazları düşme sözcüğünü ağızlarına almayıp gerektiğinde inme, aşağı inme gibi sözcükler kullanacaklardır.



* * *



Modernliğin gergin tel üzerinde profesyoneller tarafından gerçekleştirilen, dengeyi ağırlığın sağladığı, sırıklı, ciddi tel cambazlığı modeli 1980’ler sonrasının postmodern toplumunda düşüşe geçer. Gergin tel yerini gevşek ipe (slackline) bırakır.


Gevşek ip naylondan yapılmış, geniş (19-50 mm arası), esnek bir dokuma kayıştır. İki nokta arasına gergin değil gevşek bir biçimde gerilir. Gergin telden farklı olarak dinamiktir; üzerinde yaylanmaya, zıplamaya imkân veren bir tür dar trambolindir. Genişliği, gerginliği kullanıcının arzusuna göre ayarlanabilir. Yassı olması nedeniyle normal ipten farklı olarak ayağın kaymasını zorlaştırır.



Gevşek ip “modernist gerginliğin” yerini postmodern
light, esnek, oyuncul, hazcı, rahat bir tarza bıraktığı bir yönelime işaret eder. Gevşek ipin yerden 20-50 cm yükseklikte kullanımının yaygın olduğu bir ortamda gergin ipteki cambazın ölüme meydan okuma söylencesi de gerilemiştir. Bununla birlikte postmodern toplumda, hayatına bir macera tınısı katmak, “sınırda yaşamak,” ekstrem sporlar yapmak isteyen yeni orta sınıf mensuplarına yönelik “adrenalin kültürü” çerçevesi içinde, gergin ya da gevşek ip uçurumlar, kanyonlar vb üzerine de kurulmaktadır.



Üzerinde düz yürünen gergin ipten farklı olarak gevşek ip zikzaklı yürüyüşe izin verir! Gergin ip üzerindeki kişi sürekli olarak ağırlık merkezini ipin üstünde tutmaya çalışırken gevşek ip üzerindeki kişi bacaklarını hareket ettirerek ipi bedeninin ağırlık merkezinin altına getirmeye çalışır. Gevşek ip üzerindeki kişinin bacakları bir taraftan diğer tarafa çılgınca bir hareket içindedir. Modernist ciddiyet yerini postmodern soytarılığa bırakmıştır!



Gevşek ip sert, “asabi modernist” psikolojileri yumuşatır, kişiye hafiflik ve ağırlıksızlık hissi verir! Sırığın bir kenara atıldığı dinamik gevşek ip “sonsuz sayıda” harekete açıktır: ileri, geri, zıplayarak yürüme, dönme, diz çökme, oturma, yatma, ay yürüyüşü, Buda oturuşu vb. “Modernist seçkincilikten,” profesyonellikten uzak “herkese” hitap eden gevşek ipin sağladığı “demokratikleşme” onun her yere kurulabilir olmasıyla da ilişkilidir. Evin bahçesindeki, parklardaki iki ağaç, direk, duvar arasına, yerdeki bir noktayla yüksekte bir nokta arasına, deniz, göl kıyısında iki iskele arasına, herhangi sağlam iki nokta arasına kurulabilir gevşek ip. Batı’da parklar, kamusal alanlar gevşek iplerini kurmuş, üzerinde zıplayan insanlarla doludur. Gevşek ip üzerinde yapılan hareketler kişinin sörf, kayak, kaykay, kaya tırmanışı vb sporları yapmak için gerekli becerileri geliştirmesine yardımcı olur.



Gergin telde yürüme sağlam zemin üzerinde dik ve
düz yürümeyi öne çıkaran modernliğin kitle gösterisiyse, gevşek ip üzerinde “yürüme” bireylerin sağlam olmayan, oynak zemin üzerindeki değişken, sabit bir yöne sahip olmayan hareketlerine sahne olan postmodern toplumun eğlencesidir.


* * *


Hedefe doğru düşmeden ilerlemek değildir önemli olan; düşe kalka hareket etmek, çizgiyi labirente dönüştürmektir. Palyaço olmak kahraman olmaya yeğdir.


Varışın sürekli ertelenmesidir çekici olan; mesafe değil, benzersiz ritimlerdir.


Uyum içinde değil dengesizlikte rahat etmek; özgürlüğün uğrak yerleri sağlam değil kırılgandır.


YAŞAR ÇABUKLU

KAYNAKLAR:



Connor, Steven, Inclining to the View, www.stevenconnor.com/inclining/

Connor, Steven, Man is a Rope, www.stevenconnor.com/rope/


Petit, Philippe, İp Cambazı, çev. İsmail Yerguz, Sel Yayıncılık, 2006.