Monday, August 12, 2019

MASKELİ BALO








MASKELİ BALO


Maskenin tarihi binlerce yıl geriye kadar uzanıyor. Eski Roma’da Satürn festivalinde, ortaçağ karnavallarında maske kullanımı yaygındı. Avrupa’da modernlik öncesinde, yüz yüze ilişkilerin hakim olduğu gündelik hayatta maske yabancı olanla ilişkilendiriliyordu ve olumsuz bir çağrışıma sahipti. Christoph Heyl’in “ The Metamorphosis of the Mask in Seventeenth-and Eighteenth-Century London” adlı yazısında (Masquerade and Identities’in içinde) belirttiği gibi bazı maskeler “şirret” olarak nitelenen kadınları cezalandırmak için kullanılmaktaydı. Geç ortaçağ ve Rönesans İngiltere’sinde ve kıta Avrupa’sında “şirret” kadınları yola getirmek için başlarını sıkıca kavrayan demirden bir maske takılır, bu haldeyken bazen boyunduruk da takılan kadınlar caddelerde dolaştırılıp teşhir edilerek kalabalıkların aşağılamalarına maruz bırakılırdı.



Modernliğin, bireyselleşmenin gelişmesi gündelik hayatta maske takılmasına imkan verecek koşulların-sınırlı ölçüde de olsa- oluşmasını beraberinde getirdi. Heyl’in dikkat çektiği gibi kapitalizmin erken geliştiği XVII. yüzyılın Londra’sı ülkenin dört bir yanından gelen insanlarla dolmuştu. Kentsel bir anonimlik gitgide güçlenmekte, insanlar birbirine yabancı hale gelmekte, mahremiyet duygusu gelişmiş orta sınıftan bireyler diğer insanlardan izole bir yaşam sürmekteydi. Kendi içine kapanmanın yol açtığı yalnızlık ve sıkıntı karşısında maske bir yandan kişisel mahremiyetin korunmasına imkan verirken öte yandan yabancılarla iletişim kurulmasına olanak sağlıyordu. Kimliğin gizlenmesi görece serbest ilişkiler kurulabilmesine imkan vermekteydi. Kışın cildi soğuktan korumak için/bahanesiyle orta sınıftan kadınlar tarafından takılan ilk maskeler yüzün sadece üst yarısını kapatıyordu. Yüzü saklamak amacıyla bazen yelpaze de kullanılmaktaydı. Maske kişiye görünmezlik hissi veriyor, onun anonimlikle oynamasını sağlıyordu. Zaman içinde yüzün üst yarısını gizleyen maskeden tam maskeye geçildi ve her mevsimde maske takılmaya başlandı. Maske sadece parklarda ve tiyatrolarda takılıyor, tiyatro sahnesindeki maskeli oyuncular maskeli izleyicilerin karşısında rollerini icra ediyorlardı. Bireysel hayat kısmen de olsa bir teatrallik kazanmıştı ve kimliği gizlemeyle ilgili bir ritüel oluşmuştu: eğer maskeli kişi karşılaştığı bir tanıdığına kimliğini gizli tutmak istediğini belli ederse diğeri onu tanımazmış gibi davranıyordu. Erkekler maske takan kadınlarla tanışmak için parklara gitmekte, flörtöz ilişkiler kurulmaktaydı. Kimliğini gizlemek sadece gündelik yaşamla sınırlı değildi, XVII. yüzyıl sonlarında isimsiz ya da takma isimle çok sayıda metin yayınlanacaktı.



Londra’da parklarda ve tiyatrolarda maske takılması 1730’larda sona erdi. XVIII. yüzyılın ilk on yılları maskeli baloların gelişmesine tanık oldu. Maske takılmasının zorunlu olduğu bu balolar etrafı çevrili, kapalı mekanlarda gerçekleşmekteydi. Eskiden parklarda ve tiyatrolarda gerçekleşen maskeli karşılaşmalara oranla bu balolarda gündelik hayatı düzenleyen kurallar, adetler çok daha fazla ihlal edilmekte, kadınlar ve erkekler karşı cinsin kıyafetlerini giymekteydi. Öte yandan maskeli balo ticari bir organizasyondu, önceden belirlenmiş bir günde düzenleniyor, içeri bilet satın alınarak girilebiliyordu. Gazetelerde maskeli balo giysisi satan dükkanların ilanları yayınlanmaktaydı. Eskiden parklarda maske kullanımı gündelik hayatın bir parçasıyken maskeli balo kendini gündelik hayatın dünyasından ayırmıştı. Bununla birlikte maskeli balonun dünyası gündelik hayatın dünyasından kopuk değildi. XVI. ve XVII. yüzyıl İngiliz kültüründe toplumsal cinsiyet farkları çok katı bir temelde ayrışmamıştı ve cinsel kimliklerle ilgili bir “müphemlik kültürü” varlığını sürdürüyordu. Vern L. Bullough ve Bonnie Bullough’un söyledikleri gibi bu dönemde festivallerde cinsel kimlikler gizleniyor, tiyatroda oyuncular karşı cinsin rollerini oynuyordu. Dönemin edebi eserlerinde de kadın ve erkek kimlikleri gizleniyor, birbirinin yerine geçiyordu. XVIII. yüzyılın ilk yarısında toplumsal cinsiyet bir ölçüde taklit edilebilir, icra edilebilir bir rol olarak görülmekteydi. Terry Castle XVIII. yüzyıl kültürünü “travesti kültürü” olarak adlandıracaktı. Maskeli balolarda karşı cinsin kıyafetini giymek yaygın bir gizlenme biçimiydi. Cinsiyetin gizlenmesi sadece maske ve giysiler vasıtasıyla gerçekleşmiyordu; “maskeli balo cırlaması” olarak adlandırılan konuşma şekli sayesinde kişinin cinsiyeti belli olmuyordu. Bu partilere karşı cinsin kıyafetine bürünerek katılan eşcinseller flört etme ya da ilişkiye girme imkanı buluyorlardı. XVIII. yüzyılın “uygar insan” yaratmayı amaç edinmiş modernliği kadın ve erkek kimliklerini iki kutuplu bir karşıtlık temelinde inşa etmeye ve bu karşıtlığı biyolojik-doğal farklara dayanarak savunmaya çalışıyordu. Maskeli balo ise cinsel kimliklerin doğal değil performatif olduğunu, toplumsal cinsiyet rollerinin tersine çevrilmesinin mümkün olduğunu akla getirmekteydi. Böylece toplumsal cinsiyetin sabit bir olgu olmadığı, kurulmuş olduğu fikri zihinlerde gelişiyor, cinsel kimlikle ilgili bir müphemlik, belirsizlik ortaya çıkıyor, kadın-erkek karşıtlığı sistemi ve cinsiyete ilişkin özcü kategoriler hakkında soru işaretleri oluşuyordu.



Maskeli balonun bir diğer özelliği kadınların görece serbest hareket edebileceği bir ortam yaratmasıydı. Kadınlar maskeli baloya yanlarında kendilerine eşlik eden bir erkek olmadan gidebiliyordu. Mary Anne Schofield’in belirttiği gibi kadının kilise haricinde tek başına gidebileceği yegane yer maskeli balo idi. Maskeli balo geçici bir süre için de olsa kadınları güçlendirici bir ortam sağlıyordu. Kadınlar gerçek hayatta yaşayamadıkları kimlikler takınıyor, Yunan tanrıçalarının kıyafetlerine bürünüyor, duygusal, erotik maceralar yaşıyorlardı. Ancak bir sorun çıktığında erkeğin itibarı bir zarar görmezken kadınların itibarı ciddi biçimde sarsılıyordu. Dönemin muhafazakar cinsiyetçi söylemi bu tür balolarda maske takan kadının tüm cinsel ve ahlaki kısıtlamaları bir kenara attığını, hafif meşrep, iffetsiz davranışlara yöneldiğini öne sürüyordu. Tarihin bir çok döneminde kadın hile ve aldatma ile ilişkilendirilmişti. Kadınların makyajla, giysilerle, “sahte görünümle” erkekleri aldattığı yolundaki görüşler yaygındı. Valerie Steele’in “Fashion, Fetish, Fantasy” adlı yazısında (Masquerade and Identities’in içinde) dikkat çektiği gibi XVIII. yüzyılda hem moda hem de maskeli balo aldatma anlamına gelen metaforlar olarak kullanılıyordu. Efrat Tseëlon’a göre tarih boyunca maskenin kullanımı büyük ölçüde erkeklerin denetiminde olmuştu ve belki de bu nedenle XVIII. yüzyılda kadınların maskeli baloya katılmaları erkek dünyasında bu kadar infiale neden olmaktaydı. Öte yandan maskeli balolara profesyonel fahişelerin ve kumarbazların da katılması ahlak savunucularını çileden çıkartmaktaydı. Kilise de maskeli baloya karşıydı. Maskeli balolara katılanlardan bazıları, parodik bir biçimde, papaz ve rahibe giysileri giyiyorlardı. XVIII. yüzyılın yer altı pornografisinin “sapkın” temsillerinde maskenin, özellikle maskeli rahibenin oynadığı rol göz önünde bulundurulduğunda durum daha da vahim bir hal alıyordu! İngiltere’de maskeli baloları ahlaksızlıkla özdeşleştiren, bu tür baloların Fransa, İtalya gibi ülkelerden İngiltere’ye bulaştığını iddia eden, yazar Henry Fielding’in de savunucuları arasında bulunduğu maskeli balo karşıtı bir hareket mevcuttu. 1755’de Lizbon’da büyük bir deprem felaketi yaşandığında bu hareket depremin nedeni olarak ahlaki yozlaşmayı ve maskeli baloları gösterip bir kampanya başlatmış ve bunun sonucunda İngiltere’de bir yıl boyunca maskeli balolar yasaklanmıştı. Yetkililer bir yandan ahlaksızlıkla özdeşleştirilen öte yandan popülerlik kazanmış olan maskeli balolar konusunda toleransla baskı arasında gidip gelen çelişkili tavırlar sergiliyorlardı. Ancak bir baskın yapılması söz konusu olduğunda toplumdaki saygın kesimin değil alt sınıfların gittikleri maskeli balolar basılıyordu.



XVIII. yüzyılda maskeli balolar İngiltere’nin yanı sıra diğer Avrupa ülkelerinde de mevcuttu. XVIII. yüzyıldaki maskeli balolar XVII. yüzyılda İtalya’da maskelerin takıldığı, süslü kıyafetlerin giyildiği karnavallardan etkilenmişti. Terry Castle’ın belirttiği gibi maskeli baloda karnavalesk, şenlikli, gürültülü, neşeli bir atmosfer mevcuttu; yemek, içmek, kumar oynamak, dans etmek konularında sınır yoktu. Birey verili sosyal kimliğinin gerektirdiği sorumluluklardan ve sınırlamalardan sıyrılıyordu. Böylece toplumsal yüzeyin altında gizlenen sarsıcı, yıkıcı eğilimler, küçük suçlar maskeli balonun bir ölçüde cinsel serbestliğe izin veren kaotik ortamında kendilerine ifade imkanı buluyordu. Maskeli baloya farklı sınıflardan bireyler katılıyor, alt sınıftan olanlar üst sınıfların giysilerini giyebiliyordu. Bir çok kişi domino adı verilen, vücudun tamamını gizleyen uzun basit bir giysi, pelerin giyiyor ve maske takıyordu. Maskeli balonun dünyası aldatışın, kendine yabancılaşmanın, gösterişin, göz alıcı ve fantastik kostümlerin dünyasıydı. Rasyonelliği ve kesin sınırları vurgulamasına karşın XVIII. yüzyılın kent kültürü bireyin kendi kimliğiyle arasına mesafe koymasına, giysiler vasıtasıyla kimlik oyunları oynamasına imkan verecek koşulları yaratmıştı. Maskeli balo düzenli dünyanın bir süreliğine askıya alınması, onun yerine düzensiz, kaotik bir dünyanın geçirilmesi anlamına gelmekteydi. Kişi, esrime içinde, başka birinin kıyafetine bürünerek, ötekinin yerine geçme oyununu oynayarak kendilikle ötekilik arasında kurulmuş karşıtlığı eğlenceli bir şekilde bozuyor- dönemin egemen ideolojisinin her şeyi “objektif bakış” karşısında şeffaf, açık kılmak istediği bir dönemde- maskeli baloda “hakiki kişilik” erişilemez, ele geçirilemez, okunamaz olarak kalıyordu. Maskeli balo üniter, bölünmez bir kişilik nosyonunun değerden düşmesini beraberinde getiriyor, kimliğin parçalılık, çokluk, çeşitlilik arz eden niteliklerine işaret ediyor, özcülüğe dayalı kimlik modelini aşındırıyordu. “Biçim değiştirme” ortamında egemen kültürün formel sabitlikleri parodileştirilmekte, teşhir edilmekteydi. Maskeli baloda berraklığın, açık seçikliğin yerine muğlaklık, belirsizlik geçmiş, kapatma ve sınırlandırma yerini akışkanlığa, düzensizliğe, sınır ihlallerine bırakmıştı. Modernliğin kurmaya yöneldiği ikili karşıtlıklardan kadın/erkek karşıtlığı cinsiyeti belli etmeyen, travesti giysilerle, yerli/yabancı karşıtlığı yabancı ülkelerin kıyafetleriyle, insan/hayvan karşıtlığı hayvan kıyafetleriyle aşındırılmaktaydı! Maskeli balo “bedenin okunurluğuna” ilişkin modernlik mitini bozuyor, kimliksel aldatmayı onaylıyor, bir araya gelmiş insanların giyimsel sahtekarlığını, “semantik ihaneti” beraberinde getiriyordu. Modernlik düzgün piyasa bireyi yaratmak isterken “kimlik oyunlarında ifrata kaçan”, “kaosun, erotizmin, aldatışın güçleriyle eğlenceli bir flört başlatan” bireylerle karşı karşıya kalmıştı!



Maskeli balo gerçek dünyadan, onun ideolojisinden kopuk değildi. Kadınların maske ve giysilerle kimliklerini gizlemeleri onlara bir serbestlik alanı açmasına rağmen erkeklerin onları bir nesne olarak görmesini engellemiyordu. Catherine Craft-Fairchild’a göre maskeli kadın erkek bakışı, arzusu karşısında bir gösteri nesnesine, bir fetişe dönüşüyor ve bu durum kadının özgürlüğünü kısıtlayarak onu patriarkal kontrol altında tutuyordu. Öte yandan oryantal giysilerin popüler olduğu maskeli balolarda yabancı ülkelerin giysileri İngiliz emperyal gururunun bir uzantısına dönüşebiliyordu. Aileen Ribeiro’nun dikkat çektiği gibi XVIII. yüzyılın ikinci yarısında İran, Hindistan, Çin gibi ülkelerde İngiltere’nin kolonyal-ekonomik çıkarları geliştikçe maskeli balolarda bu ülkelerin giysilerinin popülaritesi artmıştı. Tüm bunlara karşın istikrarlı kimlikler kurmak isteyen modernlik maskeli baloyu bir tehlike olarak görecek ve XVIII. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere’de maskeli balolar sona erecekti. XIX. yüzyıl başlarından itibaren toplumsal cinsiyete ve ırka ilişkin olarak değişken, muğlak kimlikler dışlanarak özcü kimlik nosyonları geliştirildi. Kadın/erkek, kendi/öteki, iç/dış, yerli/yabancı, insan/hayvan, heteroseksüel/eşcinsel arasında mutlak karşıtlıklar kurulmaya başladı.



Maskeli balonun sona ermesinin en önemli nedenlerinden biri ahlaksızlığı-özellikle de kadının ahlaksızlığını- güçlendirdiği endişesiydi. XIX. yüzyılın Viktoryen kültürü kadını aile ve ev kadınlığı çerçevesi içine hapsedecekti. İngiltere’de XIX. yüzyıldaki balolarda süslü fantezi kıyafetleri giyiliyor ancak maske takılmıyordu. Maske daha ziyade çocuklar için düzenlenen etkinliklerde kullanılmaktaydı. Ancak XIX. yüzyılda Avrupa’da maskeli balolar bir anda, tamamen son bulmadı, yer yer devam etti. Maskeli baloların gerçekleştiği ülkelerden biri olan Fransa’da Paris Operasında maskeli balolar düzenlenmekteydi. Ann Ilan-Alter’in “Masked and Unmasked at the Opera Balls: Parisian Women Celebrate Carnival” adlı yazısında ( Masquerade and Identities’in içinde) belirttiği gibi orta sınıfların gittiği bu balolara giriş ücreti ödenerek girilebiliyordu. Maske takmaya izin vardı ama dans etmek yasaktı. Temmuz Devrimi’nin gerçekleştiği 1830’a gelindiğinde Paris Operasındaki balolar ilginçliklerini yitirmiş, özel mekanlarda düzenlenen balolar daha parıltılı, cazip hale gelmeye başlamıştı. Temmuz Monarşisi döneminde (1830-1848) karnaval balolarının sayısı hızla arttı ve Paris Operası da-bir ölçüde gelir elde etmek amacıyla- 1837’den sonra “bayağı balolar” düzenlemeye başladı. Bu balolar gece yarısı, operadaki performanslar bittikten sonra başlıyor, her sınıftan insan gündelik hayatın kurallarını bir yana bırakıp çılgınca eğleniyordu. Gürültünün, skandalın, bayağı davranışların kol gezdiği bu balolara burjuva sınıfından kadınlar da katılıyordu. Kadınların maske takması zorunluydu, erkeklerin maske takması ise isteğe bağlıydı. Kadının aile ve iffetle birlikte anıldığı bir dönemde bu balolara tek başlarına giden saygıdeğer, burjuva kadınlar burada kocalarıyla karşılaşmaktan korkuyorlar, basında bu konuda karikatürler yayınlanıyordu. Paris Operasındaki baloların dışında , özel mekanlarda ya da kamusal alanlarda da maskelerin takıldığı karnavallar ve balolar düzenlenmekteydi. Değişik giysiler giymiş farklı sınıflardan insanlar bu karnavallara katılmaktaydı. 1848 şubatında sokaklarda siyasi-sosyal bir karmaşa ortamı hakimdi, alt sınıflardan kalabalıklar sokaklarda maskeler takarak gösteri yapıyorlardı ve büyük bir karnaval hazırlanmaktaydı. Paris halkının gerçekleştirdiği 1848 Şubat Devrimi karnavalın dorukta olduğu noktada gerçekleşti, karnaval ayaklanmaya dönüştü.



1848 Devrimi hakim sınıfları karnavallar ve maske kullanımı konusunda endişeye sevk eden tek olay değildi. L.M. Bogad’ın “Facial Insufficiency: Political Street Performance in New York City and the Selective Enforcement of the 1845 Mask Law” adlı yazısında (The Drama Review, 47, 4, Kış 2003) belirttiği gibi 1845’de ABD’de yoksul çiftçiler büyük toprak sahiplerinin dayattığı rant sistemine karşı ayaklanmışlar, korkutucu maskeler ve giysilerle kimliklerini gizleyerek silahlı bir direniş başlatmışlardı. Maskeler ve kostümler zayıfın silahına dönüşmüştü. 1845’de çıkartılan Maske Kanunu maske takılmasını yasaklayacak, ancak bir istisna getirerek büyük toprak sahibi sınıfların kendi içlerinde düzenlediği eğlence amaçlı maskeli balolara izin verecekti. Batıda XIX. yüzyılın ikinci yarısında kurulan disiplin toplumu normalliği net sınırlarla tanımlamaya girişecek , eskinin karnavallarında ve maskeli balolarında eğlenceli bir şekilde temsil edilen ötekinin farklı biçimleri anormal, sapkın, ilkel vb. sıfatlar altında sınıflandırılacaktı. Modernlik orta sınıftan, heteroseksüel erkeği örnek alan üniter, bölünmez bir kimlik modelini toplumda egemen kılmak istiyordu. Toplumsal bir sınıflandırma sistemi farklı sınıfların, cinslerin, ırkların sosyal rollerini tanımlayıp biçimlendirmeye yönelmişti ve bu nedenle modernlik sınıflar arası, cinsiyetler arası, ırklar arası geçişlere, melezleşmeye, muğlaklığa iyi gözle bakmıyor, maskenin kimliğe ilişkin yarattığı müphemlikten rahatsız oluyordu.



1970’ler sonrası post modern toplumda üniter, bölünmez bir kimlik modeli farklılığa ve çeşitliliğe dayalı yeni piyasayla ters düştüğü için gözden düştü. Yaşam boyu değişmeden taşınan sabit bir kimlik yerine değişen koşullara göre her an yeniden biçimlenen, geçmişte taşınan kimliğin yükünü üzerinde taşımayan, birbiriyle çelişebilen parçalardan oluşan esnek bir çoklu kimlik modeli güçlendi. Maskenin arkasında gizlenebilen “hakiki kimlik” ortadan kalktı! Yeni orta sınıflar içinde İronik bir bireyciliğin gelişmesiyle birlikte “kimlik oyunları” özel gösterilerden gündelik hayatın içine taşındı. İnternet ortamı kimliklerin gizlenmesini, kimliksizliği, yersizliği yaygınlaştırdı. Ancak günümüzün güvenlik toplumu kimlik oyunlarına, kimliklerin gizlenmesine sadece tüketimin ve eğlencenin gereksinimlerine hizmet ettiği ölçüde izin vermekteydi. İkibinli yılların başında ABD’de küreselleşme karşıtı gösterilerde ve 1 Mayıs gösterilerinde maske takan, maskeli oyunlar sahneleyen göstericiler 1845 tarihinden kalma Maske Kanunu’na dayanarak tutuklandılar. Yasanın aylaklıkla ilgili maddesine göre üç ya da daha fazla kişi –polisten izinli maskeli balo partisi, eğlencesi hariç-kamusal alanda maske takarak ya da başka bir şekilde kimliklerini gizleyerek bir araya gelirse polis tarafından tutuklanabiliyordu. Kamusal alanların ticarileştirilmesine, özelleştirilmesine, Disneyleştirilmesine karşı çıkan “Reclaim the Streets” vb. hareketlerin gerçekleştirdikleri maskeli performanslara karşı polisin tavrı sertti.


YAŞAR ÇABUKLU


KAYNAKLAR:



Vern L. Bullough, Bonnie Bullough, Cross Dressing, Sex, and Gender, University of Pennsylvania Press, 1993, 382 s.

Catherine Craft-Fairchild, Masquerade and Gender: Disguise and Female Identity in Eighteenth-Century Fictions by Women, Pennsylvania State University Press, 2004, 204 s.

Mary Anne Schofield, Masking and Unmasking the Female Mind: Disguising Romances in Feminine Fiction , 1713-1799, University of Delaware Press, 1990, 217 s.

Der. Efrat Tseëlon, Masquerade and Identities: Essays on Gender, Sexuality, and Marginality, Routledge, 2001, 224 s.

Terry Castle, Masquerade and Civilization: The Carnivalesque in Eighteenth-Century English Culture and Fiction, Stanford University Press, 1986, 395 s.

Aileen Ribeiro, The Dress Worn at Masquerades in England, 1730 to 1790, and its Relation to Fancy Dress in Portraiture, Taylor & Francis, 1984, 476 s.



No comments: