MASKELİ
BALO
Maskenin
tarihi binlerce yıl geriye kadar uzanıyor. Eski Roma’da Satürn
festivalinde, ortaçağ karnavallarında maske kullanımı yaygındı.
Avrupa’da modernlik öncesinde, yüz yüze ilişkilerin hakim
olduğu gündelik hayatta maske yabancı olanla ilişkilendiriliyordu
ve olumsuz bir çağrışıma sahipti. Christoph Heyl’in “ The
Metamorphosis of the Mask in Seventeenth-and Eighteenth-Century
London” adlı yazısında (Masquerade and Identities’in içinde)
belirttiği gibi bazı maskeler “şirret” olarak nitelenen
kadınları cezalandırmak için kullanılmaktaydı. Geç ortaçağ
ve Rönesans İngiltere’sinde ve kıta Avrupa’sında “şirret”
kadınları yola getirmek için başlarını sıkıca kavrayan
demirden bir maske takılır, bu haldeyken bazen boyunduruk da
takılan kadınlar caddelerde dolaştırılıp teşhir edilerek
kalabalıkların aşağılamalarına maruz bırakılırdı.
Modernliğin,
bireyselleşmenin gelişmesi gündelik hayatta maske takılmasına
imkan verecek koşulların-sınırlı ölçüde de olsa- oluşmasını
beraberinde getirdi. Heyl’in dikkat çektiği gibi kapitalizmin
erken geliştiği XVII. yüzyılın Londra’sı ülkenin dört bir
yanından gelen insanlarla dolmuştu. Kentsel bir anonimlik gitgide
güçlenmekte, insanlar birbirine yabancı hale gelmekte, mahremiyet
duygusu gelişmiş orta sınıftan bireyler diğer insanlardan izole
bir yaşam sürmekteydi. Kendi içine kapanmanın yol açtığı
yalnızlık ve sıkıntı karşısında maske bir yandan kişisel
mahremiyetin korunmasına imkan verirken öte yandan yabancılarla
iletişim kurulmasına olanak sağlıyordu. Kimliğin gizlenmesi
görece serbest ilişkiler kurulabilmesine imkan vermekteydi. Kışın
cildi soğuktan korumak için/bahanesiyle orta sınıftan kadınlar
tarafından takılan ilk maskeler yüzün sadece üst yarısını
kapatıyordu. Yüzü saklamak amacıyla bazen yelpaze de
kullanılmaktaydı. Maske kişiye görünmezlik hissi veriyor, onun
anonimlikle oynamasını sağlıyordu. Zaman içinde yüzün üst
yarısını gizleyen maskeden tam maskeye geçildi ve her mevsimde
maske takılmaya başlandı. Maske sadece parklarda ve tiyatrolarda
takılıyor, tiyatro sahnesindeki maskeli oyuncular maskeli
izleyicilerin karşısında rollerini icra ediyorlardı. Bireysel
hayat kısmen de olsa bir teatrallik kazanmıştı ve kimliği
gizlemeyle ilgili bir ritüel oluşmuştu: eğer maskeli kişi
karşılaştığı bir tanıdığına kimliğini gizli tutmak
istediğini belli ederse diğeri onu tanımazmış gibi davranıyordu.
Erkekler maske takan kadınlarla tanışmak için parklara gitmekte,
flörtöz ilişkiler kurulmaktaydı. Kimliğini gizlemek sadece
gündelik yaşamla sınırlı değildi, XVII. yüzyıl sonlarında
isimsiz ya da takma isimle çok sayıda metin yayınlanacaktı.
Londra’da
parklarda ve tiyatrolarda maske takılması 1730’larda sona erdi.
XVIII. yüzyılın ilk on yılları maskeli baloların gelişmesine
tanık oldu. Maske takılmasının zorunlu olduğu bu balolar etrafı
çevrili, kapalı mekanlarda gerçekleşmekteydi. Eskiden parklarda
ve tiyatrolarda gerçekleşen maskeli karşılaşmalara oranla bu
balolarda gündelik hayatı düzenleyen kurallar, adetler çok daha
fazla ihlal edilmekte, kadınlar ve erkekler karşı cinsin
kıyafetlerini giymekteydi. Öte yandan maskeli balo ticari bir
organizasyondu, önceden belirlenmiş bir günde düzenleniyor, içeri
bilet satın alınarak girilebiliyordu. Gazetelerde maskeli balo
giysisi satan dükkanların ilanları yayınlanmaktaydı. Eskiden
parklarda maske kullanımı gündelik hayatın bir parçasıyken
maskeli balo kendini gündelik hayatın dünyasından ayırmıştı.
Bununla birlikte maskeli balonun dünyası gündelik hayatın
dünyasından kopuk değildi. XVI. ve XVII. yüzyıl İngiliz
kültüründe toplumsal cinsiyet farkları çok katı bir temelde
ayrışmamıştı ve cinsel kimliklerle ilgili bir “müphemlik
kültürü” varlığını sürdürüyordu. Vern L. Bullough ve
Bonnie Bullough’un söyledikleri gibi bu dönemde festivallerde
cinsel kimlikler gizleniyor, tiyatroda oyuncular karşı cinsin
rollerini oynuyordu. Dönemin edebi eserlerinde de kadın ve erkek
kimlikleri gizleniyor, birbirinin yerine geçiyordu. XVIII. yüzyılın
ilk yarısında toplumsal cinsiyet bir ölçüde taklit edilebilir,
icra edilebilir bir rol olarak görülmekteydi. Terry Castle XVIII.
yüzyıl kültürünü “travesti kültürü” olarak
adlandıracaktı. Maskeli balolarda karşı cinsin kıyafetini
giymek yaygın bir gizlenme biçimiydi. Cinsiyetin gizlenmesi sadece
maske ve giysiler vasıtasıyla gerçekleşmiyordu; “maskeli balo
cırlaması” olarak adlandırılan konuşma şekli sayesinde
kişinin cinsiyeti belli olmuyordu. Bu partilere karşı cinsin
kıyafetine bürünerek katılan eşcinseller flört etme ya da
ilişkiye girme imkanı buluyorlardı. XVIII. yüzyılın “uygar
insan” yaratmayı amaç edinmiş modernliği kadın ve erkek
kimliklerini iki kutuplu bir karşıtlık temelinde inşa etmeye ve
bu karşıtlığı biyolojik-doğal farklara dayanarak savunmaya
çalışıyordu. Maskeli balo ise cinsel kimliklerin doğal değil
performatif olduğunu, toplumsal cinsiyet rollerinin tersine
çevrilmesinin mümkün olduğunu akla getirmekteydi. Böylece
toplumsal cinsiyetin sabit bir olgu olmadığı, kurulmuş olduğu
fikri zihinlerde gelişiyor, cinsel kimlikle ilgili bir müphemlik,
belirsizlik ortaya çıkıyor, kadın-erkek karşıtlığı sistemi
ve cinsiyete ilişkin özcü kategoriler hakkında soru işaretleri
oluşuyordu.
Maskeli
balonun bir diğer özelliği kadınların görece serbest hareket
edebileceği bir ortam yaratmasıydı. Kadınlar maskeli baloya
yanlarında kendilerine eşlik eden bir erkek olmadan gidebiliyordu.
Mary Anne Schofield’in belirttiği gibi kadının kilise haricinde
tek başına gidebileceği yegane yer maskeli balo idi. Maskeli balo
geçici bir süre için de olsa kadınları güçlendirici bir ortam
sağlıyordu. Kadınlar gerçek hayatta yaşayamadıkları kimlikler
takınıyor, Yunan tanrıçalarının kıyafetlerine bürünüyor,
duygusal, erotik maceralar yaşıyorlardı. Ancak bir sorun
çıktığında erkeğin itibarı bir zarar görmezken kadınların
itibarı ciddi biçimde sarsılıyordu. Dönemin muhafazakar
cinsiyetçi söylemi bu tür balolarda maske takan kadının tüm
cinsel ve ahlaki kısıtlamaları bir kenara attığını, hafif
meşrep, iffetsiz davranışlara yöneldiğini öne sürüyordu.
Tarihin bir çok döneminde kadın hile ve aldatma ile
ilişkilendirilmişti. Kadınların makyajla, giysilerle, “sahte
görünümle” erkekleri aldattığı yolundaki görüşler
yaygındı. Valerie Steele’in “Fashion, Fetish, Fantasy” adlı
yazısında (Masquerade and Identities’in içinde) dikkat çektiği
gibi XVIII. yüzyılda hem moda hem de maskeli balo aldatma
anlamına gelen metaforlar olarak kullanılıyordu. Efrat Tseëlon’a
göre tarih boyunca maskenin kullanımı büyük ölçüde
erkeklerin denetiminde olmuştu ve belki de bu nedenle XVIII.
yüzyılda kadınların maskeli baloya katılmaları erkek
dünyasında bu kadar infiale neden olmaktaydı. Öte yandan maskeli
balolara profesyonel fahişelerin ve kumarbazların da katılması
ahlak savunucularını çileden çıkartmaktaydı. Kilise de maskeli
baloya karşıydı. Maskeli balolara katılanlardan bazıları,
parodik bir biçimde, papaz ve rahibe giysileri giyiyorlardı. XVIII.
yüzyılın yer altı pornografisinin “sapkın” temsillerinde
maskenin, özellikle maskeli rahibenin oynadığı rol göz önünde
bulundurulduğunda durum daha da vahim bir hal alıyordu!
İngiltere’de maskeli baloları ahlaksızlıkla özdeşleştiren,
bu tür baloların Fransa, İtalya gibi ülkelerden İngiltere’ye
bulaştığını iddia eden, yazar Henry Fielding’in de
savunucuları arasında bulunduğu maskeli balo karşıtı bir
hareket mevcuttu. 1755’de Lizbon’da büyük bir deprem felaketi
yaşandığında bu hareket depremin nedeni olarak ahlaki yozlaşmayı
ve maskeli baloları gösterip bir kampanya başlatmış ve bunun
sonucunda İngiltere’de bir yıl boyunca maskeli balolar
yasaklanmıştı. Yetkililer bir yandan ahlaksızlıkla
özdeşleştirilen öte yandan popülerlik kazanmış olan maskeli
balolar konusunda toleransla baskı arasında gidip gelen çelişkili
tavırlar sergiliyorlardı. Ancak bir baskın yapılması söz konusu
olduğunda toplumdaki saygın kesimin değil alt sınıfların
gittikleri maskeli balolar basılıyordu.
XVIII.
yüzyılda maskeli balolar İngiltere’nin yanı sıra diğer Avrupa
ülkelerinde de mevcuttu. XVIII. yüzyıldaki maskeli balolar XVII.
yüzyılda İtalya’da maskelerin takıldığı, süslü
kıyafetlerin giyildiği karnavallardan etkilenmişti. Terry
Castle’ın belirttiği gibi maskeli baloda karnavalesk, şenlikli,
gürültülü, neşeli bir atmosfer mevcuttu; yemek, içmek, kumar
oynamak, dans etmek konularında sınır yoktu. Birey verili sosyal
kimliğinin gerektirdiği sorumluluklardan ve sınırlamalardan
sıyrılıyordu. Böylece toplumsal yüzeyin altında gizlenen
sarsıcı, yıkıcı eğilimler, küçük suçlar maskeli balonun bir
ölçüde cinsel serbestliğe izin veren kaotik ortamında
kendilerine ifade imkanı buluyordu. Maskeli baloya farklı
sınıflardan bireyler katılıyor, alt sınıftan olanlar üst
sınıfların giysilerini giyebiliyordu. Bir çok kişi domino adı
verilen, vücudun tamamını gizleyen uzun basit bir giysi, pelerin
giyiyor ve maske takıyordu. Maskeli balonun dünyası aldatışın,
kendine yabancılaşmanın, gösterişin, göz alıcı ve fantastik
kostümlerin dünyasıydı. Rasyonelliği ve kesin sınırları
vurgulamasına karşın XVIII. yüzyılın kent kültürü bireyin
kendi kimliğiyle arasına mesafe koymasına, giysiler vasıtasıyla
kimlik oyunları oynamasına imkan verecek koşulları yaratmıştı.
Maskeli balo düzenli dünyanın bir süreliğine askıya alınması,
onun yerine düzensiz, kaotik bir dünyanın geçirilmesi anlamına
gelmekteydi. Kişi, esrime içinde, başka birinin kıyafetine
bürünerek, ötekinin yerine geçme oyununu oynayarak kendilikle
ötekilik arasında kurulmuş karşıtlığı eğlenceli bir şekilde
bozuyor- dönemin egemen ideolojisinin her şeyi “objektif bakış”
karşısında şeffaf, açık kılmak istediği bir dönemde-
maskeli baloda “hakiki kişilik” erişilemez, ele geçirilemez,
okunamaz olarak kalıyordu. Maskeli balo üniter, bölünmez bir
kişilik nosyonunun değerden düşmesini beraberinde getiriyor,
kimliğin parçalılık, çokluk, çeşitlilik arz eden niteliklerine
işaret ediyor, özcülüğe dayalı kimlik modelini aşındırıyordu.
“Biçim değiştirme” ortamında egemen kültürün formel
sabitlikleri parodileştirilmekte, teşhir edilmekteydi. Maskeli
baloda berraklığın, açık seçikliğin yerine muğlaklık,
belirsizlik geçmiş, kapatma ve sınırlandırma yerini akışkanlığa,
düzensizliğe, sınır ihlallerine bırakmıştı. Modernliğin
kurmaya yöneldiği ikili karşıtlıklardan kadın/erkek karşıtlığı
cinsiyeti belli etmeyen, travesti giysilerle, yerli/yabancı
karşıtlığı yabancı ülkelerin kıyafetleriyle, insan/hayvan
karşıtlığı hayvan kıyafetleriyle aşındırılmaktaydı!
Maskeli balo “bedenin okunurluğuna” ilişkin modernlik mitini
bozuyor, kimliksel aldatmayı onaylıyor, bir araya gelmiş
insanların giyimsel sahtekarlığını, “semantik ihaneti”
beraberinde getiriyordu. Modernlik düzgün piyasa bireyi yaratmak
isterken “kimlik oyunlarında ifrata kaçan”, “kaosun,
erotizmin, aldatışın güçleriyle eğlenceli bir flört başlatan”
bireylerle karşı karşıya kalmıştı!
Maskeli
balo gerçek dünyadan, onun ideolojisinden kopuk değildi.
Kadınların maske ve giysilerle kimliklerini gizlemeleri onlara bir
serbestlik alanı açmasına rağmen erkeklerin onları bir nesne
olarak görmesini engellemiyordu. Catherine Craft-Fairchild’a göre
maskeli kadın erkek bakışı, arzusu karşısında bir gösteri
nesnesine, bir fetişe dönüşüyor ve bu durum kadının
özgürlüğünü kısıtlayarak onu patriarkal kontrol altında
tutuyordu. Öte yandan oryantal giysilerin popüler olduğu maskeli
balolarda yabancı ülkelerin giysileri İngiliz emperyal gururunun
bir uzantısına dönüşebiliyordu. Aileen Ribeiro’nun dikkat
çektiği gibi XVIII. yüzyılın ikinci yarısında İran,
Hindistan, Çin gibi ülkelerde İngiltere’nin kolonyal-ekonomik
çıkarları geliştikçe maskeli balolarda bu ülkelerin
giysilerinin popülaritesi artmıştı. Tüm bunlara karşın
istikrarlı kimlikler kurmak isteyen modernlik maskeli baloyu bir
tehlike olarak görecek ve XVIII. yüzyılın sonlarına doğru
İngiltere’de maskeli balolar sona erecekti. XIX. yüzyıl
başlarından itibaren toplumsal cinsiyete ve ırka ilişkin olarak
değişken, muğlak kimlikler dışlanarak özcü kimlik nosyonları
geliştirildi. Kadın/erkek, kendi/öteki, iç/dış, yerli/yabancı,
insan/hayvan, heteroseksüel/eşcinsel arasında mutlak karşıtlıklar
kurulmaya başladı.
Maskeli
balonun sona ermesinin en önemli nedenlerinden biri
ahlaksızlığı-özellikle de kadının ahlaksızlığını-
güçlendirdiği endişesiydi. XIX. yüzyılın Viktoryen kültürü
kadını aile ve ev kadınlığı çerçevesi içine hapsedecekti.
İngiltere’de XIX. yüzyıldaki balolarda süslü fantezi
kıyafetleri giyiliyor ancak maske takılmıyordu. Maske daha ziyade
çocuklar için düzenlenen etkinliklerde kullanılmaktaydı. Ancak
XIX. yüzyılda Avrupa’da maskeli balolar bir anda, tamamen son
bulmadı, yer yer devam etti. Maskeli baloların gerçekleştiği
ülkelerden biri olan Fransa’da Paris Operasında maskeli balolar
düzenlenmekteydi. Ann Ilan-Alter’in “Masked and Unmasked at the
Opera Balls: Parisian Women Celebrate Carnival” adlı yazısında (
Masquerade and Identities’in içinde) belirttiği gibi orta
sınıfların gittiği bu balolara giriş ücreti ödenerek
girilebiliyordu. Maske takmaya izin vardı ama dans etmek yasaktı.
Temmuz Devrimi’nin gerçekleştiği 1830’a gelindiğinde Paris
Operasındaki balolar ilginçliklerini yitirmiş, özel mekanlarda
düzenlenen balolar daha parıltılı, cazip hale gelmeye başlamıştı.
Temmuz Monarşisi döneminde (1830-1848) karnaval balolarının
sayısı hızla arttı ve Paris Operası da-bir ölçüde gelir elde
etmek amacıyla- 1837’den sonra “bayağı balolar” düzenlemeye
başladı. Bu balolar gece yarısı, operadaki performanslar
bittikten sonra başlıyor, her sınıftan insan gündelik hayatın
kurallarını bir yana bırakıp çılgınca eğleniyordu.
Gürültünün, skandalın, bayağı davranışların kol gezdiği bu
balolara burjuva sınıfından kadınlar da katılıyordu. Kadınların
maske takması zorunluydu, erkeklerin maske takması ise isteğe
bağlıydı. Kadının aile ve iffetle birlikte anıldığı bir
dönemde bu balolara tek başlarına giden saygıdeğer, burjuva
kadınlar burada kocalarıyla karşılaşmaktan korkuyorlar, basında
bu konuda karikatürler yayınlanıyordu. Paris Operasındaki
baloların dışında , özel mekanlarda ya da kamusal alanlarda da
maskelerin takıldığı karnavallar ve balolar düzenlenmekteydi.
Değişik giysiler giymiş farklı sınıflardan insanlar bu
karnavallara katılmaktaydı. 1848 şubatında sokaklarda
siyasi-sosyal bir karmaşa ortamı hakimdi, alt sınıflardan
kalabalıklar sokaklarda maskeler takarak gösteri yapıyorlardı ve
büyük bir karnaval hazırlanmaktaydı. Paris halkının
gerçekleştirdiği 1848 Şubat Devrimi karnavalın dorukta olduğu
noktada gerçekleşti, karnaval ayaklanmaya dönüştü.
1848
Devrimi hakim sınıfları karnavallar ve maske kullanımı konusunda
endişeye sevk eden tek olay değildi. L.M. Bogad’ın “Facial
Insufficiency: Political Street Performance in New York City and the
Selective Enforcement of the 1845 Mask Law” adlı yazısında (The
Drama Review, 47, 4, Kış 2003) belirttiği gibi 1845’de ABD’de
yoksul çiftçiler büyük toprak sahiplerinin dayattığı rant
sistemine karşı ayaklanmışlar, korkutucu maskeler ve giysilerle
kimliklerini gizleyerek silahlı bir direniş başlatmışlardı.
Maskeler ve kostümler zayıfın silahına dönüşmüştü. 1845’de
çıkartılan Maske Kanunu maske takılmasını yasaklayacak, ancak
bir istisna getirerek büyük toprak sahibi sınıfların kendi
içlerinde düzenlediği eğlence amaçlı maskeli balolara izin
verecekti. Batıda XIX. yüzyılın ikinci yarısında kurulan
disiplin toplumu normalliği net sınırlarla tanımlamaya girişecek
, eskinin karnavallarında ve maskeli balolarında eğlenceli bir
şekilde temsil edilen ötekinin farklı biçimleri anormal, sapkın,
ilkel vb. sıfatlar altında sınıflandırılacaktı. Modernlik orta
sınıftan, heteroseksüel erkeği örnek alan üniter, bölünmez
bir kimlik modelini toplumda egemen kılmak istiyordu. Toplumsal bir
sınıflandırma sistemi farklı sınıfların, cinslerin, ırkların
sosyal rollerini tanımlayıp biçimlendirmeye yönelmişti ve bu
nedenle modernlik sınıflar arası, cinsiyetler arası, ırklar
arası geçişlere, melezleşmeye, muğlaklığa iyi gözle bakmıyor,
maskenin kimliğe ilişkin yarattığı müphemlikten rahatsız
oluyordu.
1970’ler
sonrası post modern toplumda üniter, bölünmez bir kimlik modeli
farklılığa ve çeşitliliğe dayalı yeni piyasayla ters düştüğü
için gözden düştü. Yaşam boyu değişmeden taşınan sabit bir
kimlik yerine değişen koşullara göre her an yeniden biçimlenen,
geçmişte taşınan kimliğin yükünü üzerinde taşımayan,
birbiriyle çelişebilen parçalardan oluşan esnek bir çoklu
kimlik modeli güçlendi. Maskenin arkasında gizlenebilen “hakiki
kimlik” ortadan kalktı! Yeni orta sınıflar içinde İronik bir
bireyciliğin gelişmesiyle birlikte “kimlik oyunları” özel
gösterilerden gündelik hayatın içine taşındı. İnternet ortamı
kimliklerin gizlenmesini, kimliksizliği, yersizliği yaygınlaştırdı.
Ancak günümüzün güvenlik toplumu kimlik oyunlarına,
kimliklerin gizlenmesine sadece tüketimin ve eğlencenin
gereksinimlerine hizmet ettiği ölçüde izin vermekteydi. İkibinli
yılların başında ABD’de küreselleşme karşıtı gösterilerde
ve 1 Mayıs gösterilerinde maske takan, maskeli oyunlar sahneleyen
göstericiler 1845 tarihinden kalma Maske Kanunu’na dayanarak
tutuklandılar. Yasanın aylaklıkla ilgili maddesine göre üç ya
da daha fazla kişi –polisten izinli maskeli balo partisi,
eğlencesi hariç-kamusal alanda maske takarak ya da başka bir
şekilde kimliklerini gizleyerek bir araya gelirse polis tarafından
tutuklanabiliyordu. Kamusal alanların ticarileştirilmesine,
özelleştirilmesine, Disneyleştirilmesine karşı çıkan “Reclaim
the Streets” vb. hareketlerin gerçekleştirdikleri maskeli
performanslara karşı polisin tavrı sertti.
YAŞAR
ÇABUKLU
KAYNAKLAR:
Vern
L. Bullough, Bonnie Bullough, Cross Dressing, Sex, and Gender,
University of Pennsylvania Press, 1993, 382 s.
Catherine
Craft-Fairchild, Masquerade and Gender: Disguise and Female Identity
in Eighteenth-Century Fictions by Women, Pennsylvania State
University Press, 2004, 204 s.
Mary
Anne Schofield, Masking and Unmasking the Female Mind: Disguising
Romances in Feminine Fiction , 1713-1799, University of Delaware
Press, 1990, 217 s.
Der.
Efrat Tseëlon, Masquerade and Identities: Essays on Gender,
Sexuality, and Marginality, Routledge, 2001, 224 s.
Terry
Castle, Masquerade and Civilization: The Carnivalesque in
Eighteenth-Century English Culture and Fiction, Stanford University
Press, 1986, 395 s.
Aileen
Ribeiro, The Dress Worn at Masquerades in England, 1730 to 1790, and
its Relation to Fancy Dress in Portraiture, Taylor & Francis,
1984, 476 s.