Monday, October 21, 2019

NEW AGE GEZGİNLERİ






NEW AGE GEZGİNLERİ

İngiltere’de New Age Gezginleri, Yeni Gezginler, Hippi Gezginleri gibi adlarla anılan topluluklar 1970’li yılların başlarında görünürlük kazandı. Alternatif bir yaşam tarzını benimseyen bu topluluklar -aynı zamanda içlerinde yaşadıkları- rengarenk boyanmış eski arabalarla, otobüslerle, karavanlarla yazları konvoylar oluşturarak çeşitli festivallere katılıyorlar, kışın da birlikteliklerini sürdürüyorlardı. Gezginlerin içinde hippiler, neo-pagan inançlara, New Age tinselliğine yakın gruplar vardı. Açık festivallerden en önemlisi 21 Hazirandaki yaz gündönümünün kutlandığı Stonehenge’de yapılan festivaldi. 1972’de başlayan festivaller daha sonraları her yıl tekrarlanmaya başlamış, başlarda festivale birkaç araç giderken sonraları “hippi konvoyu” olarak da adlandırılan konvoylar oluşmaya başlamıştı. Ticari olmayan bu festivallerde diğer çadırların yanı sıra Kızılderili çadırları kuruluyor, odun ateşleri yakılıyor, bedava/maliyet fiyatına yiyecek içecek dağıtılıyor, esrar içiliyor, “müziğe büyü eşlik ediyordu”. Greg Martin “Generational Differences Amongst New Age Travellers” adlı yazısında İngiltere’de 1970’li yıllardaki ilk gezginler kuşağının işsizlik ve evsizlik sonucu değil bir yaşam tarzı tercihinin sonucu olarak yollara düştüklerini söyleyecekti. Görece bir ekonomik refahın var olduğu bir dönemde Yeni Gezginler evlerinin ve işlerinin sağladığı kısmi güvenceleri terk ederek mevcut toplum karşısında alternatif bir varoluş tarzına yönelmişlerdi. Bu ilk kuşaktan gezginler Alberto Melucci ve başka yazarların Yeni Sosyal Hareketler olarak tanımladığı kesime bağlıydı. Bazıları ekoloji hareketleri içinde yer almış, bazıları New Age tinselliğini benimsemişti.



1982 Haziranında Stonehenge festivalini takiben yüz elli araçtan oluşan Yeni Gezginler konvoyu Greenham Common’daki –içinde Cruise füzeleri bulunan- Amerikan hava üssünün yakınında “Cruise Karşıtı Kozmik Karnaval” kampını kurdu ve 1981’den beri burada sürmekte olan Kadın Barış Kampı ile dayanışma içine girdi. Kamp çevresinde oluşan, anti-nükleer hareketle ilişki kuran, “Barış Konvoyu” olarak da anılan Yeni Gezginler konvoyu tabloid basın tarafından kamuoyuna olumsuz bir biçimde sunuldu. Şubat 1985’te polis karnaval kampını şiddet kullanarak boşalttı. Alan Lodge’un “One Eye on the Road” adlı yazısında belirttiği gibi 1980 ortalarında gezgin konvoyları polis ve bölgesel yetkililer ile kedi fare oyunu oynayacaklardı. Basın gezgin konvoylarıyla ilgili bir panik havası yaratıyor, silahlı hippi konvoylarının polise saldırdığı yolunda asılsız haberler yayınlıyordu. Öte yandan her yıl Stonehenge’de düzenlenen açık festivallere olan katılım katlanarak artmış, aralarında anarşistlerin ve post-punk grupların da bulunduğu katılımcıların sayısı 1984’te otuz bine ulaşmıştı. 1985’te yetkililer Stonehenge’de yapılacak yaz gündönümü festivalini yasakladı. Andy Worthington’un kitaplarında anlattığı gibi 1 Haziran 1985’te Yeni Gezginlerden, savaş karşıtlarından, yeşil aktivistlerden ve festivali izlemek isteyenlerden oluşan, içlerinde kadınların ve çocukların da bulunduğu yaklaşık dört yüz elli kişilik konvoyun önü Beanfield’de, Stonehenge’e sekiz mil kala çevre bölgelerden takviye alan bin üç yüz kişilik bir polis gücü tarafından kesildi. Polis hiçbir uyarıda bulunmadan araçların ön camlarını kırmaya, araçların içindekileri kırık camların arasından çekip çıkararak dövmeye başladı, kadınları saçlarından çekerek yerlerde sürükledi. Çok sayıda konvoy üyesi yaralandı. Konvoydakilerin büyük çoğunluğu gözaltına alındı. Bu gözaltı İngiltere’de İkinci Dünya Savaşından sonra gerçekleşen en büyük gözaltıydı.



Polisin aşırı şiddete başvurması ilk kez rastlanan bir olgu değildi. Jim Carey’in “A Criminal Culture?” adlı yazısında dikkat çektiği gibi 1980’lerde muhafazakar Thatcher yönetimi sırasında polis kalabalıklara müdahale etmek üzere para-militer bir güç olarak yeniden yapılandırılmış, 1984’teki madenciler grevine askeri taktiklerle müdahale etmişti. Polisin 1985’te konvoya müdahalesi sırasında yaralanan 24 kişi polis aleyhine dava açtı. 1991’de sona eren davada polis tazminat ödemeye mahkum oldu, ancak tazminat miktarı konvoycuların dava için yaptıkları harcamaları karşılamaya ancak yetmekteydi. Polisin konvoya yönelik aşırı şiddetinin üzerinin konvoycuları suçlulaştırmak isteyen medya ve polis tarafından örtülmesinin önündeki önemli engellerden biri genç Lord Cardigan’ın ifadesiydi. Tanınmamak için başına kask takarak motosikletle konvoyu belirli bir mesafeden takip eden ve polisin konvoya karşı aşırı şiddetine şahit olan Lord Cardigan daha sonra mahkemede polisin aleyhine tanıklık edecek, polislerin hamileliğinin son döneminde olan bir kadını coplarıyla feci şekilde dövdüklerini söyleyecekti. Stonehenge’deki festivaller üzerine konan yasak sınırlı bir biçimde girişe izin verilen 2000 yılına kadar sürecekti. 1985’i takip eden yıllarda New Age Gezginleri Stonehenge’e gitmeye çalıştılarsa da polis tarafından engellendiler, kırsal kesimde kamp kuran konvoylar askeri tipte polis operasyonlarına maruz kaldı. Bu para militer operasyonlardan biri Daybreak Operasyonuydu. 1986 haziranında Stoney Cross’ta Yeni Gezginlerin yüz araçlık konvoyunu durduran 400 kişilik polis gücü tüm araçlara el koyacaktı. 1985’te Beanfield’deki şiddetli müdahalesi sonucu kötü bir ün kazanan polisin uyguladığı şiddet bu kez daha düşük seviyedeydi. Vilayet polis müdürü konvoyu “pislik konvoyu” olarak nitelendirecekti.




1986’da İngiliz hükümeti Yeni Gezginleri hedef alan Kamu Düzeni Kanununu yürürlüğe koydu. “Antihippi” maddeler içeren bu yasa on iki ya da daha fazla araç bir araya gelirse polise bunları dağıtma yetkisi vermekteydi. Aynı yıl içişleri bakanı Douglas Hurd bir konuşmasında gezginlerin hukuka ve başkalarının haklarına saygı göstermeyen bir ortaçağ haydutları çetesi olduğunu söyleyecekti. Thatcher ise hippi konvoylarının hayatını güçleştirmek için elinden gelen her şeyi yapmanın kendi hükümeti açısından bir zevk olduğunu dile getirecekti. Hükümetin tavrından güç alan basın ise gezginlerin çocuklarının kirli ve haylaz olduğunu, gezginlerin yerel mülk sahiplerinin arazilerine zarar verdiğini, uyuşturucu kullandıklarını, festivallerde çevreyi pisletip gürültülü müzikleriyle çevredekileri rahatsız ettiklerini, trafikte kaosa yol açtıklarını, sosyal yardımlardan faydalanmak için sahtekarlık yaptıklarını iddia edecekti. Jim Carey’in söylediği gibi 1986’daki Kamu Düzeni Kanununun ve takip eden polis müdahalelerinin en önemli etkisi New Age Gezginlerinin geçimlerini sağladıkları alternatif ekonomiye darbe vurmasıydı. 1980 ortalarına kadar gezginler gittikleri festivallerde, panayırlarda, fuarlarda kendilerinin yaptıkları el zanaatı ürünlerini satıyor, geçici küçük işlerde çalışıyor, performanslar sergiliyor, ucuz eşya ve giysi satıyor, bu şekilde geçimlerini sağlıyorlardı. Öte yandan 1980’lerin ikinci yarısında muhafazakar Thatcher hükümetinin neo-liberal politikaları sonucu işsizliğin ve evsizliğin artması, sosyal refah devleti uygulamalarının tasfiye edilmesi yeni genç bir kuşağın gezgin olarak yollara düşmesine neden olacaktı. Greg Martin “New Age Travellers: Uproarious or Uprooted?” adlı yazısında post-fordist ekonominin geliştiği Thatcher döneminde marjinal grupların sosyal refah sisteminden dışlandıklarını söyleyecekti. Sosyal güvenlik ve konut yasalarında yapılan değişikliklerle gençlere sağlanan işsizlik ve konut yardımları kısıtlanmış, evsizlere barınacak yer sağlamakla yükümlü yerel otoriteler çok sayıda yeni kriter öne sürmeye başlamış, evsiz ve işsiz gençler cezalandırılmıştı. Bu kanunlar sonucunda 1980 sonlarında ve 1990 başlarında işsiz ve evsiz kalan çok sayıda genç -alternatif bir yaşam tarzı olarak gezginliği tercih etmiş eski kuşak gezginlerden farklı olarak- var kalabilmek için mecburen ekonomik mülteci olarak yollara düşmek zorunda kalacaktı.




Yasaların yollara sürdüğü asıl kesim aile içindeki çatışmalar nedeniyle ebeveynlerinin evlerinde kalamayan, bağımsız yaşayan gençlerdi. Rebecca Barnes, Timothy Auburn ve Susan Lea’nın “Citizenship in Practice” adlı yazılarında belirttikleri gibi (British Journal of Social Psychology, 43, 2004) konvoylara katılıp yollara düşen yeni gezginler kırsal alanda konakladıkları bölgelerde yerel güçlerin tepkileriyle karşılaşıyorlardı. Konvoy araçlarının girmemesi için hendekler kazılıyor, yerel meclisler tarafından setler inşa ediliyor, yerel guruplar geceleri gezginlere gözdağı vermeye çalışıyor, bir çok yerel pub’ın, barın, dükkanın girişlerine “gezginler giremez”, “hippiler giremez” levhaları asılıyordu. 1968 tarihli Karavan Alanları Kanunu yerel meclisleri gezginlere karavan alanları sağlamakla yükümlü kılmıştı. Ancak meclisler bu görevlerini yerine getirmiyor, gezginler için resmi transit kamplar kurulmasına yönelik planlama talepleri şiddetli bir muhalefetle karşılaşıyordu. Yeni gezginlerin konakladıkları yerlerden zorla tahliye edilmelerine karşı yaptıkları itirazlar reddedilmekte, toprak sahipleri ve polis, gezginleri konakladıkları arazilerden zorla dışarı çıkarmaktaydı. Yerel polis gezginleri kendi yetki bölgesinin dışındaki bir bölgeye sürüyor, yeni bölgedeki polis de aynı şeyi yapıyor, herhangi bir yerde konaklamaları engellenen gezginler sürekli harekete zorlanıyordu. Devlet işsizlik ve evsizlikle sonuçlanan neo-liberal politikaları yürürlüğe koymuş, evsiz ve işsiz kalanlara yapılan sosyal yardımları kaldırarak bu insanları yollara sürmüş, kendi çıkarttığı 1968 tarihli yasayı uygulamayarak onlara kamp kurabilecekleri yer göstermemiş, kendi yarattığı zorunlu gezginliği suçlulaştırmıştı.




İngiliz devletinin Yeni Gezginlere yönelik tavrı onları yurttaş olarak görmemek, onları yurttaşlığa ait sosyal haklardan mahrum bırakmaktı. Muhafazakar politikacılar gezginlerin toplumsal hayata katılmak konusunda isteksiz olduklarını söylüyorlardı. Douglas Hurd 1986’da gezgin konvoylarının özel muameleyi ya da muafiyeti hak etmediğini çünkü gezginlerin yurttaş olarak yükümlülüklerini yerine getirmediğini öne sürecekti. Thatcher’a göre ise New Age gezginleri özgür bir toplumun tüm avantajlarından yararlanıyorlar ancak bu topluma yönelik herhangi bir sorumluluk almayı reddediyorlardı. Chris Rojek “The Convoy of Pollution” adlı yazısında bu tür söylemlerin tanımladığı yurttaş tipinin hem işte hem de serbest zamanında “normal” şekilde davranan “normal” bireyi temsil ettiğini söyleyecekti. Gezginlerden beklenen ve onlara seçme özgürlüğü olarak sunulan şey herkes gibi davranmalarıydı. Normal yurttaş tanımı gezgin konvoyunu anormallikle damgalamakta, onu normal insanlara, normal standartlara yönelik bir hakaret olarak görmekteydi. Normal insanla kastedilen düzenli bir işe ve eve sahip bireydi. Hippi yaşam tarzı ise tahakküm edici bireycilik ve ücretli çalışma yerine kolektif yakınlığı, yaratıcılığı, izolasyonu aşmayı öne çıkarmaktaydı. Sıradan yurttaş karşısında hippiler toplumsal organizmayı tehdit eden bir hastalık olarak, bir pislik konvoyu olarak görülmekteydi. Öte yandan normallik ideolojisi eğlencenin de düzenli, tertipli olması gerektiğini öne sürüyordu. İngiltere’de 1980’lerin sonlarından itibaren Yeni Gezginlerin de katıldığı, son ana kadar yapılacağı yerin gizli tutulduğu izinsiz eğlence ve dans partileri düzenlenmeye başlamıştı. Bunun üzerine hükümet izinsiz parti organize edenlere para cezaları getirdi. Bu partilerden en ünlüsü 1992’de Castlemorton’da neredeyse bir gecede spontane olarak örgütlenen, çoğu gezgin on binlerce kişinin katıldığı özgür festivaldi. Castlemorton Festivali 1984 Stonehenge festivalinden sonraki en büyük festivaldi. Basın ülkede bir panik havası yaratacak, hükümet ise gezginlere büyük bir darbe vuracak bir yasa tasarısı hazırlamaya girişecekti. 1994’te yürürlüğe giren Cezai Adalet ve Kamu Düzeni Kanunu izinsiz toplantılara, açık hava eğlencelerine, kamp yapmaya karşı cezalar getiriyor, bir araya gelebilecek araç sayısını on ikiden altıya indiriyordu. Kanun göçebe yaşam tarzı sürmeyi bir suç haline getirmekteydi. Öte yandan bu kanun 1968’deki Karavan Alanları Kanununun yerel yetkililer için getirdiği, gezginlere yer bulmaya dair yükümlülüğe son vermekteydi. Zoe James “Policing Space: Managing New Travellers in England” adlı yazısında (The British Journal of Criminology, 2006, 46-3) 1994’teki kanunla ana akım yerleşiklik karşısında Yeni Gezginlerin göçebeliğinin bir sapkınlık olarak sunulduğunu söyleyecekti. Yerleşik toplumun düzeninde iş ve ev mekanları birbirinden ayrılmıştı. Oysa geçimlerini katıldıkları festivallerdeki faaliyetlerinden sağlayan gezginler için iş ve yaşama mekanı birleşmişti. Yerleşikliğin düzeninin yasaları iş ve ev arasında bir sınır oluşturulmasını dayatmaktaydı. Devlet 1990’lı yıllar boyunca Yeni Gezginler üzerindeki baskılarını arttıracaktı. 1993’te istihbarat birimleri “Snapshot Operasyonunu” başlatarak Yeni Gezginleri polisin birinci hedefi haline getirecek, gezginlerle ilgili geniş bir istihbarat faaliyetine girişeceklerdi. 1995’te sosyal yardım kuruluşları kendilerine başvuran gezginlerin detaylı kişisel bilgilerini içeren bir sayım başlatacaklardı. 1996’da iş arayanlara verilen yardım, “eğer iş arayan kişinin dış görünüşü ve davranışları iş bulmasını engelleyecek şekildeyse” kesilebiliyordu. Bu uygulama yeni gezginleri hedef almaktaydı. Tüm bu baskıların sonucunda gezginlerin bazıları ülkenin çeşitli yerlerindeki kırsal topluluklar içine dağıldı, bazıları küçük guruplar halinde yaşamaya yöneldi, bazıları Galler’e, İskoçya’ya, Portekiz’e, İspanya’ya, Fransa’ya gitti. 2000’den sonra Stonehenge’e girişe tekrar izin verilince çok sayıda gezgin yaz gündönümünü kutlamak üzere buraya gitti.



Stonehenge neolitik dönemden kalma, büyük taşlar kullanılarak oluşturulmuş bir çemberdi. Dik duran taşların üzerine kiriş taşları yerleştirilmişti. Chippindale’e göre Stonehenge insanın duygularını güçlü bir şekilde etkileyen, tinsel bir mekandı. Yirminci yüzyıl başlarında Druidler tarikatından gruplar burada ayinler yapmaya başlamışlardı. 1960’lardan itibaren Stonehenge New Age ve neo-pagan inançlara sahip guruplar için kutsal bir mekan haline geldi. Yeni Çağ Gezginlerinin her yıl Stonehenge’e gidip burada yaz gündönümünü kutlamaları Victor Turner’ın bahsettiği anti-yapısal ve ara alana ait boyutlara sahipti. Stonhenge gezginlerin festival/ayin yaptıkları bir tür hac yeriydi. Yeni Gezginler içinde yaşadıkları toplumdan kopmuşlardı ve yeni bir topluluk arayışı içindeydiler. Communitas üyelerin birbirine eşit olduğu yapısız bir topluluktu, mevcut toplumsal rollerin terk edildiği, insanlar arasında dolaysız ve özgürlükçü ilişkilerin yaşandığı, ara alanda olmanın izlerini taşıyan bir geçiş topluluğuydu. Stonehenge’e düzenledikleri yıllık hac gezginlerde tinsel bir topluluk özlemini besliyor, Stonehenge tinsel ayinlerin gerçekleştiği kutsal bir coğrafi mekana dönüşüyor, gezginlerin kimlikleri alternatif bir kültürün parçası haline geliyordu. Hetherington’a göre Yeni Gezginlerin kimliği sınıf gibi modern dayanışma biçimlerinin çözülmesi ve kabile benzeri topluluklar içinde yeni kimliklerin oluşması süreciyle bağlantılıydı. Gezgin toplulukları bireylerin duygusal dayanışma vasıtasıyla güçlenmesini sağlıyorlardı. Stonehenge küçük gezgin topluluklarının kolektif bir kimlik oluşturmasına imkan veren bir sosyal merkezdi. İngiliz yetkililer Stonehenge’e düzen/resmi miras çerçevesinde yaklaşırken Yeni Gezginler gizemi ve festivali öne çıkarıyorlardı. Gezginler için Stonehenge tinsel tapınmanın ve yenilenmenin yeriydi, ötekiliğe ait sembolik, heterotopik bir alandı. Burada gerçekleştirilen festivaller ve ayinler gezginlerin aykırı, “normal olmayan” kimliklerini geliştiriyordu. Resmi görüşe ve yerel mülk sahiplerine göre ise gezginlerin yaşam tarzı belirsizliği, süreksizliği, grotesk olanı temsil etmekteydi ve bir kirlilik, huzursuzluk, tehlike kaynağıydı. Öte yandan Stonehenge festivalleri gezginlerin yaşam tarzının ötekiliğinin ve marjinalliğinin sahnelendiği, bir tür Vahşet Tiyatrosunun, eşiksel ve karnavalesk bir ethosun sunulduğu performanslardı. Yeni Gezginlerin ihlalci yaşam stratejileri sonunda onların muhteşem ütopik “duvarsız müzesinin”, bir heterotopya yeri olan Stonehenge’in yetkililerce kapatılmasını beraberinde getirecekti.


İngiltere’de resmi yetkililer Stonehenge’i orta sınıfa yönelik bir serbest zaman mekanı, turistik bir mekan olarak düzenlemek istiyordu. Oysa orta sınıf turistin gözlemlediği yerle arasına mesafe koyan, üstünlük taslayan, “yerin onun ruhunu ele geçirmesine izin vermeyen” nesneleştirici bakışı onun Stonehenge ile karşılıklı etkileşime dayalı bir iletişim kurmasını engellemekteydi. Yeni Gezginler için ise Stonehenge, içinde kendilerinden geçtikleri mistik, kutsal bir mekandı. Rojek hippilerin Stonehenge’i bir müze olarak görmediklerini, Stonehenge’in ancak canlı bir tinsel kaynak olarak kullanıldığında hayatiyet kazandığını söyleyecekti. Stonehenge zamansızlığı, zaman boyutunun dışında dolaysız bir zenginliği, mistik, ilahi bir durumun anlık tezahürünü temsil etmekteydi. Hippilere göre Stonehenge’in resmi bir şekilde yönetilmesi onun büyüsünün bozulmasına katkıda bulunmuştu. Resmi yönetim normallik adına hareket etmekteydi ve onun standartları belirli bir tarihsel döneme özgü olup dünyayı düzenlemenin belirli bir yoluna tekabül etmekteydi. Bu standartlar iktidarın spesifik bir dağılımının ifadeleriydi ve hippilerin Stonehenge ile olan ilişkilerini sapkın, anormal bir serbest zaman faaliyeti olarak tanımlamaktaydı. Öte yandan Keith H. Halfacree’nin “Out of Place in the Country: Travellers and the ‘Rural Idyl’ ” adlı yazısında dile getirdiği gibi Yeni Gezginlerin varlığı toplumun zihninde kırsal kesimle ilgili olarak oluşmuş egemen tasvirle, resimle çelişmekte, egemen kırsal uzamsal düzeni ihlal etmekteydi. Gezginler –idealleştirilmiş- kırsal peyzajda yeri olmayan sapkın, gürültücü, işgalci guruplar olarak görülüyordu. Hayli marjinalleştirilmiş bir konuma sahip olmalarına karşın çingeneler kırsal tabloda görece meşru bir konuma sahip görülmekteydi. Hetherington Yeni Gezginlerin daha yüksek bir hareketliliğe sahip oldukları ve “farklı” göründükleri için çingenelerden daha korkutucu olarak algılandıklarını, kırsal kesimin romantikleştirilmiş coğrafyasında gezginlere yer olmadığını söyleyecekti. Sağ yaklaşımlara göre Roman çingeneler çingene kültürünün içinde doğmuşlardı, müphem olmayan, belirli bir etnik kimliğe sahiplerdi ve bu açıdan ırk ayrımcılığına karşı hak talepleri meşruydu. New Age Gezginleri ise kendi yaşam tarzlarını kendileri seçmişlerdi ve bu nedenle hakları yoktu. Gezginler yerleşik, alt-orta sınıf bir geçmişten gelmişlerdi ve isterlerse tekrar geldikleri yere dönebilirlerdi. Sağ düşünce açısından Yeni Gezginler kodlanamayan, bir kimlik içinde sabitlenemeyen ötekiyi temsil etmekteydi.


YAŞAR ÇABUKLU

KAYNAKLAR:


Andy Worthington, Stonehenge: Celebration and Subversion, Alternative Albion, 2004, 281 s.

Der. Andy Worthington, The Battle of Beanfield, Enabler Publications and Training Services, 2005, 240 s.

Kevin Hetherington, New Age Travellers: Vanloads of Uproarious Humanity, Continuum International Publishing Group, 2000, 256 s.

Christopher Chippindale, Stonehenge Complete, Thames & Hudson, 1994, 296 s.

Victor Turner, The Ritual Process: Structure and Anti-structure, Adline Transaction, 1995, 230 s.