EV
YENİLEME, KÜÇÜK TAMİRATLAR VE ANA AKIM KENDİN YAP KÜLTÜRÜ
Batı’da
kapitalizm gelişmeye başlamadan önce ev ve çalışma mekanları
birbirinden ayrılmamıştı. Evde/ev çevresinde el emeğine ve
becerisine dayalı işler yapan çiftçiler ve zanaatkarlar
evlerindeki tamiratları ve değişiklikleri bizzat kendileri
yaparlardı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında sanayinin
gelişmeye başlamasıyla birlikte erkekler evden koparak
fabrikalarda çalışmaya başladı, kendi kendine yetmeye dayalı ev
ekonomisi güç kaybetti. Gücünü el becerisinden alan bağımsız
erkek zanaatkar fabrikadaki makine sisteminin işleyişine tabi
vasıfsız işçiye dönüştü. Öte yandan XVIII. yüzyılda sanat
ile zanaat arasındaki ayrım çizgisi daha da belirginlik kazandı,
sanat kamusal alanın hakimi haline gelmeye başlayan –orta
sınıftan- erkeğin uğraşı olarak görülürken zanaat, özellikle
el zanaatları ev yaşamıyla özdeşleştirilen kadına uygun bir
uğraş olarak kuruldu. Clive Edwards “ ‘Home is Where the Art
is’: Women, Handicrafts and Home Improvements 1750-1900” adlı
yazısında ( Journal of Design History, Cilt 19, Sayı 1, 2006)
XVIII. yüzyılda her cinsin farklı becerilere sahip olduğunun
varsayıldığını, duygularla ve basit düşünceyle
özdeşleştirilen kadınlar için amatör uğraşların, yüksek
muhakeme gücüyle özdeşleştirilen erkekler için profesyonel
uğraşların uygun görüldüğünü söyleyecekti. Evi süsleme ve
güzelleştirme rolü verilen kadınlar nakış işliyor, koltuğa
kumaş döşüyor, kurşunu süsleme amacıyla çiçek biçiminde
oyuyor, ipek ya da kağıt üzerine boya yapıyor, yastıklara dantel
dikiyor, kuş tüylerinden, kurutulmuş çiçeklerden, deniz
kabuklarından süs eşyaları yapıyordu. Kadınların yaptığı el
işleri kadınlığın ifadesi olarak görülüyor sanat olarak
değil zanaat olarak sınıflandırılıyordu. Kadınlara uygun
görülen –özellikle de dikkatli ve ayrıntılı bir çalışma
gerektiren- ev zanaatlarının çoğunun kadınlıkla
özdeşleştirilen titiz çalışma, sabır, azim gibi erdemleri
simgelediği varsayılmaktaydı. Örgü örmenin, dikiş dikmenin
kadınlıkla özdeşleştirildiği Viktoryen XIX. yüzyılda ev
zanaatları evde bir tür inziva hayatı yaşayan orta sınıftan
kadınları can sıkıntısından koruyan uğraşlar olarak
görülmekteydi. Öte yandan tutumluluğun öne çıkarıldığı bu
dönemde kadının yaptığı el işleri aileye tasarruf sağlaması
açısından da takdir görmekteydi.
XIX.
yüzyılda ABD’de orta sınıftan erkekler evlerinde yenileme ve
tamirat işlerini yapmaya gönüllü değildi, bu tür işler
genellikle belirli bir ücret karşılığında dışarıdan
profesyonellere yaptırılırdı. Steven M. Gelber’in “
Do-It-Yourself: Constructing, Repairing and Maintaining Domestic
Masculinity” adlı yazısında belirttiği gibi (American Quarterly
49.1, 1997) XIX. yüzyılın son döneminde erkekler çekiç ve
testere kullanarak evde küçük tamiratlar yapmaya başladı.
Cinsler arasında kurulmuş işbölümüne uygun olarak kadınlar
erkeğin alanı olarak kabul edilen ahşap işlerine karışmazlar,
dikiş dikerler, mum ve renkli kağıttan dekoratif objeler yaparlar,
buna mukabil erkekler iğne ipliğe ellerini sürmezlerdi. Öte
yandan bu dönemde erkekliğe, erkek kimliğine ilişkin endişeler
artmaya başlamıştı. Sanayileşmeyle birlikte geleneksel
zanaatkarın erkekçe bağımsızlığının ortadan kalkmasının
yanı sıra özellikle beyaz yakalı işçiler yaptıkları işin
onları kibarlaştırdığını, erkekliklerini kaybetmeye
başladıklarını düşünüyorlardı. XIX. yüzyıl sonunda
kadınların da iş hayatına girmesi erkeklerin kaygılarını daha
da arttırmıştı. Fabrikadaki iş erkeğin bireysel kimliği için
temel bir kaynak olmaya devam etmekle birlikte onun kendisini bir
erkek olarak hissetmesi açısından serbest çalışmaya oranla daha
az tam, daha az tatmin edici hale gelmeye başlamıştı. Viktoryen
erkekler yeni bir erkeklik anlayışı oluşturma mecburiyetiyle
karşı karşıya kalmışlardı.
ABD’de
XX. yüzyılın başlarında profesyonel erkek zanaatkarlığının,
sanayi öncesine ait bağımsız çalışan erkek imgesinin
varlığını sürdürdüğü banliyölerde eve ilişkin bir erkeklik
gelişmeye başladı. XIX. yüzyılda erkekler evde sadece ufak
çapta tamirat ve bakım işleriyle uğraşır zanaatlarla hiç
ilgilenmezken XX. yüzyılın başlarında The Arts and Crafts
Movement’ın gelişmesiyle birlikte evde bir şeyler inşa etmek
erkeklik repertuarının bir parçası haline geldi. Evin
yenilenmesine yönelik uğraşlar ofisten canlılığını yitirmiş
bir şekilde eve dönen erkeklerin tedirgin zihinlerini sakinleştiren
bir eğlence olarak görülmekteydi. XX. yüzyılın ilk on
yıllarında devlet okullarında el becerilerini geliştirmeye
yönelik dersler verilecekti. Bu süreçte evdeki yenileme ve
tamiratların dışarıdan profesyonel kişilere yaptırılması
yerine evin erkeği tarafından yapılması gitgide yaygınlaştı.
Popular Mechanics gibi dergilerin de etkisiyle ev bir hobi, serbest
zaman nesnesi, meşgale kaynağı haline geldi. 1920’lerin
sonlarında ev tipi elektrikli el aletlerinin yaygınlaşmasıyla
birlikte ev yenileme ve tamiratı erkeğin kendini özdeşleştirdiği,
kimliğini kurduğu bir tatmin ve zevk aracına dönüştü.
1930’lardaki ekonomik kriz döneminde bu uğraşlar hem paradan
tasarruf etmeye yaradı hem de krizin sarstığı erkek kimliğine
destek oldu. Alet kullanmanın kişiyi erkek kıldığı
düşünülmekteydi. Erkeklerin savaşa gittiği ikinci dünya savaşı
döneminde evdeki tamiratları kadınlar üstlendi.
Ev
yenileme ve ev tamiratı esas olarak ev sahibi orta sınıftan
erkeğin işiydi. ABD’de 1890-1930 arasında ev sahiplerinin oranı
üç misli artmıştı. XX. yüzyılda yapılan evlerin birçoğu
öncekilerden farklı olarak –kolaylıkla atölyeye
dönüştürülebilecek- bir garaja ya da bodruma sahipti. Zaman
içinde ev banliyölerde yaşayan mülk sahibi erkekler için bir
hobi haline getirilecekti. Kendin yap (Do-It-Yourself, DIY) deyimi
ilk defa 1912’de Suburban Life adlı dergideki bir makalede
kullanıldı. Makale erkekleri evin içinin boyanması için
profesyonel boyacı tutmak yerine bu işi bizzat kendilerinin
yapması için teşvik etmekteydi. 1920’lerin sonlarına
gelindiğinde ev yenileme ve tamirinde kullanılan aletlere ve
ekipmana ilişkin kitlesel ölçekte bir piyasa oluşmuş, yapı
malzemeleri kataloglarında her şeyi bulmak mümkün hale gelmişti.
Öte yandan ev yenileme çabaları ulusal bir boyuta da sahipti.
ABD’de 1934’te çıkarılan Ulusal Konut Kanunu ulusun ev stokunu
modernize ederek krizdeki ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyordu. Bu
kanun çerçevesinde evini yenilemek isteyen ev sahiplerine kredi
verilmekteydi. Öte yandan yoksul kesimler için eve ilişkin
tamiratlar zevk için yapılan bir hobi değildi. Paul Atkinson
“Do-It-Yourself: Democracy and Design” adlı yazısında (
Journal of Design History, Cilt 19, Sayı 1, 2006) İngiltere’de
Viktoryen ve Edwardiyen dönemdeki işçi sınıfı için kendin
yap pratiklerinin bir serbest zaman faaliyeti olmaktan ziyade
ekonomik bir zorunluluk olduğunu söyleyecekti. Birinci dünya
savaşından sonra kendin yap faaliyetleri yoksullaşmış İngiliz
orta sınıfları için de bir zorunluluk haline gelmişti.
Evle
ilişkili uğraşlar sadece endüstriyel çarkın basıncı altında
sarsıntı geçiren erkek kimliğini verili toplumsal cinsiyet
rolleri çerçevesinde yeniden sağlamlaştırmakla kalmıyor,
kadınları da –onlara uygun görülen kendin yap uğraşları
vasıtasıyla- disiplin altına almayı amaçlıyordu. 1920’lerden
itibaren üretimin ve tüketimin kitlesel hale gelmesi, kadınların
kitleler halinde iş hayatına girmesi, sosyal hayata katılması,
kadın haklarını savunan hareketlerin güçlenmesi patriyarkayı
kaygılandırmaktaydı. Fiona Hackney “ ‘Use Your Hands for
Happiness’: Home Craft and Make-Do-And-Mend in British Women’s
Magazines in the 1920s and 1930s” adlı yazısında (Journal of
Design History, Cilt 19, sayı 1, 2006) İngiltere’de 1920’lerde
ve 1930’larda kadınlara yönelik yayınlanan dergilerde kadınların
kendin yap faaliyetlerinin modern yaşamın aşırılıklarına karşı
ıslah edici bir uğraş olarak gösterildiğini söyleyecekti.
Dergilerdeki yazılarda kadınların el işlerinin yeni
tüketimciliğin kadınlar üzerindeki zararlı etkisini frenlediği,
kadınları iyi yurttaşlar olarak ulusal bir role sahip kıldığı
öne sürülüyordu. El işleri genç kızlar için iyi bir davranış
modeli oluşturmakta, ergenlik dönemindeki kızın henüz
olgunlaşmamış cinselliğini kontrol etmenin ideal bir yolu olarak
belirmekte, “heyecan” için mükemmel bir çıkış noktası
oluşturmaktaydı. Kadınların evde gerçekleştirdiği zanaat
işlerinin bir tür terapi işlevi görerek onların sinir krizi
geçirmelerini engelleyebileceği, aile için bir huzur ve dinlenme
ortamının kurulmasına yardımcı olacağı düşünülmekteydi.
Örgü ören kadın –onaylanmış bir biçim altında- yaratıcı
içgüdülerini hayata geçirmekte özgürdü!
İkinci
dünya savaşından sonra hem İngiltere’de hem de ABD’de ev
yenilemeye ve tamiratına yönelik ilgi arttı. 1940’larda
radyolar, 1950’lerde televizyonlar kendin yap programlarını
yayınlamaya başladı. Elektrikli el aletlerinin daha hafif, güvenli
modelleri geliştirildi. ABD’de kendin yap çağı olarak da
adlandırılan, ev sahiplerinin sayısının hızla arttığı
1950’li yıllarda evdeki tamirat işleri banliyölerdeki çekirdek
ailenin erkek reisinin başlıca uğraşlarından biri hale geldi.
Koca, evin garajını ya da bodrumunu bir atölyeye dönüştürmüştü.
Gelber’e göre kendin yap faaliyetleri erkeklerin evin bir bölümünü
atölye olarak kendilerine tahsis etmeleri için bir gerekçe
oluşturuyordu. Matkap ve masa testeresi en popüler aletler
arasındaydı. Boyama, elektrik ve ahşap işleri revaçtaydı.
Kendin yap faaliyetlerinin üstün görünmesinin bir nedeni bunların
bir iş olarak görülmesi, böylece iş etiğinin korunmasıydı.
Evin erkeği bu faaliyetlerle hem tasarruf sağlıyor hem duygusal
olarak tatmin oluyor hem de tembel bir tüketicilikten korunmuş
oluyordu. 1950’lerde handyman ( elinden her iş gelen erkek)
sözcüğü iyi koca olmakla bir arada anılıyordu. Kadınların
kendin yap faaliyetlerine katılımı ise gerekli değil tercihe
bağlı bir şey olarak görülmekte, daha çok bu konularda “esas
oyuncu” olarak lanse edilen kocalarına yardım etme çerçevesinde
ele alınmaktaydı. Eli her işe yatkın kocalarının estetik
rehberi olarak görülen kadınlar 1950’lerin kendin yap
dergilerinin kapaklarında kocalarının gerçekleştirdikleri
işleri hayranlıkla seyreder halde resmedilirlerdi. Toplumsal
cinsiyet rolleri temelinde sınıflandırılan kendin yap
faaliyetleri arasında kadınlara düşen işler daha çok evin
dekorasyonuyla ve yüzeylerin bakımıyla ilgiliydi. Ruth McElroy
“Labouring at Leisure: Aspects of Lifestyle and the Rise of Home
Improvement adlı yazısında (Our House’ın içinde) İngiltere’de
1950’lerdeki kendin yap dergilerinde erkeklerin evde yeni projeler
başlatan vasıflı emeğe sahip kişiler olarak resmedilirken, daha
çok estetik roller verilen kadınların boyaların rengini seçen,
kumaşları hazırlayan istekli yardımcılar olarak temsil
edildiğini söyleyecekti. Bu dergilerde kadınlar yerdeki yeni
döşenmiş çinileri parlatırken ya da yeni yapılmış trabzanları
boyarken görülüyorlardı.
ABD’de
de durum farklı değildi. Carolyn M. Goldstein’a göre 1950’lerde
el aletleri imalatçılarının pazarlama kampanyaları kadınlardan
farklı olarak erkeklerin doğal olarak inşa etmeye yatkın olduğu
mesajını veriyordu. Erkeklik teknik yetenekle bir arada anılmakta,
kendin yapçıların erkek oldukları varsayılmakta, kadınların
teknik konulara yatkın olmadığı düşünülmekteydi. Kadınlar
elektrikli el aletlerini çok sınırlı bir biçimler altında
-genellikle yüzeyleri ovma ya da parlatma amacıyla- kullanırken
resmediliyordu. Reklamlarda, dergilerde kadınlar yerlerin bakımını
yaparken, pencere süslemelerini boyarken, mobilyaları parlatırken
görülüyor ama bir şeyleri fiziki olarak inşa ederken
görülmüyordu. 1953 yılında Popular Mechanics dergisinin
kapağındaki kadın mutfağa doğru hamle ederken erkek atölyesine
doğru gitmekteydi. Kadının görevi dekorasyon ve evdeki yüzeylerin
bakımıyla sınırlıydı. Reklamlar kadınların bu tür bakım
işlemlerine yönelik dikkat ve titizliğinin onların evi temiz
tutmalarıyla ilgili -sosyal olarak öngörülen- görevlerinden
kaynaklandığını ima ediyorlardı.
ABD’de
1950’lerde kendin yap ürünlerini tanıtan reklamların hedef
kitlesi yeni evli çiftler ve çekirdek ailelerdi.. Reklamlara göre
önce evlilik arkasından da evin yenilenmesi geliyor, tüm aile
kendin yap faaliyetlerine katılıyordu. İngiltere’de de benzer
bir durum söz konusuydu. McElroy’a göre kendin yap faaliyetleri
modern evli çiftin birlikte olma tarzı olarak öne çıkarılıyordu.
1950’lerin dergileri ev yenileme faaliyetlerine el birliğiyle
katılan çekirdek aile bireylerinin idealleştirilmiş temsillerini
sunmaktaydı. İkinci dünya savaşı sonrası dönemde serbest zaman
süresi artmış, ücretli çalıştıkları işlerde el becerilerini
kullanamayan ev sahibi erkekler kendi cinslerine özgü gördükleri
becerilerini ortaya koymak üzere kendin yap faaliyetlerine
girişmişlerdi. Ev yenileme faaliyetleri genellikle ulusal çapta
bir yenilenmeyle, sağlam bir ekonomiyle, ailenin geleceği için
yapılan yatırımla birlikte anılıyordu ve eril değerlerle
bağlantılıydı. Evin ve ulusun inşası erkeğin göreviydi ve
erkek tüm ailenin kendin yap faaliyetlerinin örgütleyicisiydi!
ABD’de soğuk savaş atmosferinin hakim olduğu 1950’lerde
hükümetin- sivil savunmaya yönelik olarak- her evde muhtemel bir
nükleer savaş sonrası oluşabilecek radyoaktif serpintiye karşı
bir sığınak yapılmasını teşvik etmek üzere bir kampanya
başlatması ev yenileme çabalarını erkekliğin, milliyetçiliğin
ve militarizmin değerleriyle kaynaştıracaktı. Sarah A. Lichtman
“Do-It-Yourself Security: Safety, Gender and Home Fallout Shelter
in Cold War America” adlı yazısında (Journal of Design History,
Cilt 19, sayı 1, 2006) hükümetin kampanyasının nükleer saldırı
ihtimaline karşı Amerikalıların evlerini güvenliğin ve
milliyetçiliğin terimleriyle tanımlamasını teşvik ettiğini
söyleyecekti. Baba, “düşmana karşı” evinde sığınak inşa
ederek oğluna örnek oluyor, dergilerdeki fotoğraflarda baba oğul
birlikte sığınak inşa ederken görülüyordu. Böylece toplumsal
olarak cinsiyetlendirilmiş bir faaliyet aracılığıyla oğlun
gençlik enerjisi için bir çıkış noktası yaratılıyor, oğul
aynı zamanda suça bulaşma ve eşcinsellik tehlikesinden de
korunmuş oluyordu! Evin reisinin, çalıştığı fabrikanın
bürokratik işleyişine mutlak tabiyetinin yol açtığı “erkeklik
krizi” bu şekilde onarılıyor, aile reisi sığınak inşa
ederken eskinin kendi emeği üzerinde kontrole sahip, güçlü,
bağımsız erkek zanaatkar ideali yeniden beliriyor, “zayıf
cinsi” ve çocuklarını korumak için sığınak inşa etmeye
girişen evin reisi erkek kimliğini sağlamlaştırıyordu. Sığınağa
ilişkin olarak kadına düşen görev ise buraya konulacak erzağı
düzenlemek, kontrol etmekti.
1970’lerden
sonra kendin yap faaliyetlerinde kullanılan bir çok parçanın
piyasada hazır halde satılmasıyla birlikte bu tür işlerde teknik
bilgi ve becerinin payı giderek azaldı, parçaları monte etme ve
tamamlama öne çıktı. Kendin yap faaliyetleri giderek büyüyen
ev sahibi orta sınıflar için ekonomik bir zorunluluk olmaktan
çıkıp statüyü, kimliği, bireyselliği kurmanın bir aracı
haline geldi. Gündelik yaşamın gitgide estetikleştirilmesiyle
birlikte ev yenileme faaliyetleri yaşam tarzı tercihlerini
yansıtmaya başladı. İkinci dalga feminizmin de etkisiyle
kadınlara yönelik kendin yap el kitaplarının sayısı arttı,
dergilerin kapaklarında, reklamlarda elektrikli el aletleriyle
evlerini yenileyen kadınların fotoğrafları yayınlandı.
1990’larda kendin yap piyasası konut sektörünün gelişmesinin
ve ev yenilemeyi konu alan prime-time televizyon programlarının da
etkisiyle hızla büyüdü. Steve Spittle “ Producing TV,
Consuming TV” adlı yazısında (Changing Consumer’ın içinde)
İngiltere’de televizyonun piyasayı temel alan yaşam tarzlarının,
tüketim pratiklerinin promosyonuna yönelik bir yer haline geldiğini
söyleyecekti. Changing Rooms gibi televizyon programlarıyla
birlikte kendin yap faaliyetlerinde artık işlevsellikten
uzaklaşılıyor, modaya, estetik farkındalığa dayalı bir ev
dekorasyonuna yönelik ilgi artıyordu.
Modern
toplumda ev yenileme faaliyetlerinde tamiratın payı yüksekti.
1970’ler sonrasının- metaların kullanım süresinin azaldığı-
post modern toplumunda ise eskiyen, kırılan, bozulan şeyleri
yeni, dönemin trendine uygun, “in” olanlarıyla değiştirmek
ucuz ve kolay bir yöntem olarak belirdi. El aletlerini kiralayan
şirketlerin kurulmasıyla birlikte evde bir atölyeye sahip olmak
bir gereklilik olmaktan çıktı. Zanaatların bir yaşam tarzı
pratiği olarak popülerlik kazandığı post modern toplumda
meraklılar için çeşitli zanaat dallarına yönelik atölyeler,
kurslar açıldı. Oligopolistik bir piyasa oluşturan hiper yapı
marketleri , kendin yap mağazaları geniş bir müşteri kitlesine
hitap etmeye başladı. Lego kültürünün güçlenmesiyle birlikte
eşyaların parçalarını birleştirme, kurulum işlemleri ön plana
çıktı. Kendin yap kataloglarına bakarak yaşam tarzı oluşturmak
mümkün hale geldi! Eskiden bir elite hitap eden tasarım post
modernlikte demokratikleşerek yüzünü kitlelere dönmüştü! Ucuz
kendin yap ürünleri satan IKEA’nın katalogunun toplam baskı
adedi İncil’inkinden fazlaydı. IKEA’da eşya ve mobilyalar
mağazada demonte halde doğrudan müşteriye teslim ediliyor, yassı
kutularda paketlenerek müşterinin bunları kolaylıkla evine
götürmesine imkan sağlanıyordu. Kutuların içinde eşyanın evde
nasıl monte edileceğine dair detaylı talimatlar ve vida vb.
parçalar mevcuttu. İşçilikten ve nakliyeden tasarruf ettiği için
IKEA’nın sattığı ürünler ucuzdu.
Modern
toplumdaki kendin yap faaliyetleri ulusal-kamusal bir yenilenme
çabasının bir parçası olarak belirirken post modern toplumda bu
faaliyetler kamusal alanın hızla gerilemesi ve ev merkezli bir
yaşam tarzının güçlenmesiyle birlikte bir değişim geçirdi.
Buck Clifford Rosenberg’in “Scandinavian Dreams: DIY,
Democratisation and IKEA” adlı yazısında söylediği gibi
günümüzün neo-liberal toplumunda sosyal refah devletinin kamusal
alandan çekilmesiyle birlikte daha önce resmi kurumlardaki
görevlilerin verdiği bir çok hizmet bu kez yurttaşların sırtına
yıkılmıştı. Devletin yanı sıra şirketler de bir çok işi
ücret vererek çalışanlarına yaptırmaktansa müşterilere
yaptırma yolunu seçmişlerdi. IKEA neo-liberal toplumda self-servis
benzin istasyonları, ATM makineleri, telefon ve internet bankacılığı
ve bir çok başka alanda yaygınlaşan kendin yap kültürünün bir
parçasıydı. IKEA’nın evde monte edilen ürünleri, kamusal
alanı bireylere yaşamlarını sürdürmeleri için bir araya
getirmeleri gereken ham maddeler sunulan bir alan olarak gören
neo-liberal sistemin bir simgesiydi. Kamusal alanın gerilemesi ve
kendine yeterliliğe dayalı bir bireycilik anlayışının öne
çıkarılmasıyla birlikte ev yeni yaşam tarzı kültürünün
oluşmasında önemli bir merkeze dönüştürülmüş, bireylerin
kendi elleriyle monte ettikleri eşyalar bir kimlik deneyimini
yansıtır hale gelmişti. Kendin yap kültürü bireyin kendi
kişiliğini kurmada aktif ve oyuncul bir rol icra etmesini mümkün
kılmaktaydı. İç dekorasyon yerini iç tasarıma bırakmış,
montajın bireyselleştirmesi sayesinde tasarım herkesin
yapabileceği bir şey haline gelmişti. IKEA’ nın kitlesel
ölçekte üretilen ürünleri tüketicilerin montaj faaliyetleri
vasıtasıyla bireyselleştirilmekte, kişiler eş zamanlı bir
şekilde- ve paradoksal olarak- kendilerini hem küresel tüketim
toplumundan ayırmakta hem de bu topluma eklemlemekteydi. Öte yandan
toplumda kendin yap kültürünün yaygınlaşması sakatlar,
gerekli becerilere sahip olmayanlar ve yaşlılar için bir tehlike
oluşturmaktaydı.
Modern
toplumdaki birey tek, üniter, kalıcı, esnek olmayan bir kimliğe
sahipti. Post modern toplumda ise akışkan, parçalı, çoklu
kimlikler öne çıktı. IKEA farklı montajlarla farklı evsel
kimliklere imkan veriyor gibi görünse de IKEA’dan döşenmiş
evlerin tümü birbirine benzemekteydi. John Hartley’e göre
günümüzde yeni kimlikler oradan buradan satın alınmış,
aşırılmış parçaların bir araya getirilmesinden oluşmaktaydı.
Kendin yapa dayalı yurttaşlık modelinde bireyler belirli bir
kimliği değiştirebiliyorlar, kimlikler repertuarına rahatlıkla
girip çıkabiliyorlardı. Televizyon kendin yapa dayalı kimlikler
için yeni zeminler sunmaktaydı. Kendin yap yurttaşlığı kimliğin
yerini kamusal alan olarak değil medya alanı olarak belirleyen
bağlamsızlaştırılmış anlamlar ağı üzerine kuruluydu.
YAŞAR
ÇABUKLU
KAYNAKLAR:
Carolyn
M. Goldstein, Do It Yourself: Home Improvement in 20th-Century
America, Princeton Architectural Press, 1998, 120 s.
Der.
Gerry Smyth and Jo Croft, Our House: The Representation of Domestic
Space in Modern Culture, Editions Rodopi BV, 2006, 268 s.
Der.
Steven Miles, Alison Anderson and Kevin Meethan, Changing Consumer:
Markets and Meanings, Routledge, 2002, 174 s.
John
Hartley, Uses of Television, Routledge, 1999, 246 s.