Monday, November 11, 2019

EV YENİLEME, KÜÇÜK TAMİRATLAR VE ANA AKIM KENDİN YAP KÜLTÜRÜ






EV YENİLEME, KÜÇÜK TAMİRATLAR VE ANA AKIM KENDİN YAP KÜLTÜRÜ



Batı’da kapitalizm gelişmeye başlamadan önce ev ve çalışma mekanları birbirinden ayrılmamıştı. Evde/ev çevresinde el emeğine ve becerisine dayalı işler yapan çiftçiler ve zanaatkarlar evlerindeki tamiratları ve değişiklikleri bizzat kendileri yaparlardı. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında sanayinin gelişmeye başlamasıyla birlikte erkekler evden koparak fabrikalarda çalışmaya başladı, kendi kendine yetmeye dayalı ev ekonomisi güç kaybetti. Gücünü el becerisinden alan bağımsız erkek zanaatkar fabrikadaki makine sisteminin işleyişine tabi vasıfsız işçiye dönüştü. Öte yandan XVIII. yüzyılda sanat ile zanaat arasındaki ayrım çizgisi daha da belirginlik kazandı, sanat kamusal alanın hakimi haline gelmeye başlayan –orta sınıftan- erkeğin uğraşı olarak görülürken zanaat, özellikle el zanaatları ev yaşamıyla özdeşleştirilen kadına uygun bir uğraş olarak kuruldu. Clive Edwards “ ‘Home is Where the Art is’: Women, Handicrafts and Home Improvements 1750-1900” adlı yazısında ( Journal of Design History, Cilt 19, Sayı 1, 2006) XVIII. yüzyılda her cinsin farklı becerilere sahip olduğunun varsayıldığını, duygularla ve basit düşünceyle özdeşleştirilen kadınlar için amatör uğraşların, yüksek muhakeme gücüyle özdeşleştirilen erkekler için profesyonel uğraşların uygun görüldüğünü söyleyecekti. Evi süsleme ve güzelleştirme rolü verilen kadınlar nakış işliyor, koltuğa kumaş döşüyor, kurşunu süsleme amacıyla çiçek biçiminde oyuyor, ipek ya da kağıt üzerine boya yapıyor, yastıklara dantel dikiyor, kuş tüylerinden, kurutulmuş çiçeklerden, deniz kabuklarından süs eşyaları yapıyordu. Kadınların yaptığı el işleri kadınlığın ifadesi olarak görülüyor sanat olarak değil zanaat olarak sınıflandırılıyordu. Kadınlara uygun görülen –özellikle de dikkatli ve ayrıntılı bir çalışma gerektiren- ev zanaatlarının çoğunun kadınlıkla özdeşleştirilen titiz çalışma, sabır, azim gibi erdemleri simgelediği varsayılmaktaydı. Örgü örmenin, dikiş dikmenin kadınlıkla özdeşleştirildiği Viktoryen XIX. yüzyılda ev zanaatları evde bir tür inziva hayatı yaşayan orta sınıftan kadınları can sıkıntısından koruyan uğraşlar olarak görülmekteydi. Öte yandan tutumluluğun öne çıkarıldığı bu dönemde kadının yaptığı el işleri aileye tasarruf sağlaması açısından da takdir görmekteydi.



XIX. yüzyılda ABD’de orta sınıftan erkekler evlerinde yenileme ve tamirat işlerini yapmaya gönüllü değildi, bu tür işler genellikle belirli bir ücret karşılığında dışarıdan profesyonellere yaptırılırdı. Steven M. Gelber’in “ Do-It-Yourself: Constructing, Repairing and Maintaining Domestic Masculinity” adlı yazısında belirttiği gibi (American Quarterly 49.1, 1997) XIX. yüzyılın son döneminde erkekler çekiç ve testere kullanarak evde küçük tamiratlar yapmaya başladı. Cinsler arasında kurulmuş işbölümüne uygun olarak kadınlar erkeğin alanı olarak kabul edilen ahşap işlerine karışmazlar, dikiş dikerler, mum ve renkli kağıttan dekoratif objeler yaparlar, buna mukabil erkekler iğne ipliğe ellerini sürmezlerdi. Öte yandan bu dönemde erkekliğe, erkek kimliğine ilişkin endişeler artmaya başlamıştı. Sanayileşmeyle birlikte geleneksel zanaatkarın erkekçe bağımsızlığının ortadan kalkmasının yanı sıra özellikle beyaz yakalı işçiler yaptıkları işin onları kibarlaştırdığını, erkekliklerini kaybetmeye başladıklarını düşünüyorlardı. XIX. yüzyıl sonunda kadınların da iş hayatına girmesi erkeklerin kaygılarını daha da arttırmıştı. Fabrikadaki iş erkeğin bireysel kimliği için temel bir kaynak olmaya devam etmekle birlikte onun kendisini bir erkek olarak hissetmesi açısından serbest çalışmaya oranla daha az tam, daha az tatmin edici hale gelmeye başlamıştı. Viktoryen erkekler yeni bir erkeklik anlayışı oluşturma mecburiyetiyle karşı karşıya kalmışlardı.



ABD’de XX. yüzyılın başlarında profesyonel erkek zanaatkarlığının, sanayi öncesine ait bağımsız çalışan erkek imgesinin varlığını sürdürdüğü banliyölerde eve ilişkin bir erkeklik gelişmeye başladı. XIX. yüzyılda erkekler evde sadece ufak çapta tamirat ve bakım işleriyle uğraşır zanaatlarla hiç ilgilenmezken XX. yüzyılın başlarında The Arts and Crafts Movement’ın gelişmesiyle birlikte evde bir şeyler inşa etmek erkeklik repertuarının bir parçası haline geldi. Evin yenilenmesine yönelik uğraşlar ofisten canlılığını yitirmiş bir şekilde eve dönen erkeklerin tedirgin zihinlerini sakinleştiren bir eğlence olarak görülmekteydi. XX. yüzyılın ilk on yıllarında devlet okullarında el becerilerini geliştirmeye yönelik dersler verilecekti. Bu süreçte evdeki yenileme ve tamiratların dışarıdan profesyonel kişilere yaptırılması yerine evin erkeği tarafından yapılması gitgide yaygınlaştı. Popular Mechanics gibi dergilerin de etkisiyle ev bir hobi, serbest zaman nesnesi, meşgale kaynağı haline geldi. 1920’lerin sonlarında ev tipi elektrikli el aletlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte ev yenileme ve tamiratı erkeğin kendini özdeşleştirdiği, kimliğini kurduğu bir tatmin ve zevk aracına dönüştü. 1930’lardaki ekonomik kriz döneminde bu uğraşlar hem paradan tasarruf etmeye yaradı hem de krizin sarstığı erkek kimliğine destek oldu. Alet kullanmanın kişiyi erkek kıldığı düşünülmekteydi. Erkeklerin savaşa gittiği ikinci dünya savaşı döneminde evdeki tamiratları kadınlar üstlendi.




Ev yenileme ve ev tamiratı esas olarak ev sahibi orta sınıftan erkeğin işiydi. ABD’de 1890-1930 arasında ev sahiplerinin oranı üç misli artmıştı. XX. yüzyılda yapılan evlerin birçoğu öncekilerden farklı olarak –kolaylıkla atölyeye dönüştürülebilecek- bir garaja ya da bodruma sahipti. Zaman içinde ev banliyölerde yaşayan mülk sahibi erkekler için bir hobi haline getirilecekti. Kendin yap (Do-It-Yourself, DIY) deyimi ilk defa 1912’de Suburban Life adlı dergideki bir makalede kullanıldı. Makale erkekleri evin içinin boyanması için profesyonel boyacı tutmak yerine bu işi bizzat kendilerinin yapması için teşvik etmekteydi. 1920’lerin sonlarına gelindiğinde ev yenileme ve tamirinde kullanılan aletlere ve ekipmana ilişkin kitlesel ölçekte bir piyasa oluşmuş, yapı malzemeleri kataloglarında her şeyi bulmak mümkün hale gelmişti. Öte yandan ev yenileme çabaları ulusal bir boyuta da sahipti. ABD’de 1934’te çıkarılan Ulusal Konut Kanunu ulusun ev stokunu modernize ederek krizdeki ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyordu. Bu kanun çerçevesinde evini yenilemek isteyen ev sahiplerine kredi verilmekteydi. Öte yandan yoksul kesimler için eve ilişkin tamiratlar zevk için yapılan bir hobi değildi. Paul Atkinson “Do-It-Yourself: Democracy and Design” adlı yazısında ( Journal of Design History, Cilt 19, Sayı 1, 2006) İngiltere’de Viktoryen ve Edwardiyen dönemdeki işçi sınıfı için kendin yap pratiklerinin bir serbest zaman faaliyeti olmaktan ziyade ekonomik bir zorunluluk olduğunu söyleyecekti. Birinci dünya savaşından sonra kendin yap faaliyetleri yoksullaşmış İngiliz orta sınıfları için de bir zorunluluk haline gelmişti.




Evle ilişkili uğraşlar sadece endüstriyel çarkın basıncı altında sarsıntı geçiren erkek kimliğini verili toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde yeniden sağlamlaştırmakla kalmıyor, kadınları da –onlara uygun görülen kendin yap uğraşları vasıtasıyla- disiplin altına almayı amaçlıyordu. 1920’lerden itibaren üretimin ve tüketimin kitlesel hale gelmesi, kadınların kitleler halinde iş hayatına girmesi, sosyal hayata katılması, kadın haklarını savunan hareketlerin güçlenmesi patriyarkayı kaygılandırmaktaydı. Fiona Hackney “ ‘Use Your Hands for Happiness’: Home Craft and Make-Do-And-Mend in British Women’s Magazines in the 1920s and 1930s” adlı yazısında (Journal of Design History, Cilt 19, sayı 1, 2006) İngiltere’de 1920’lerde ve 1930’larda kadınlara yönelik yayınlanan dergilerde kadınların kendin yap faaliyetlerinin modern yaşamın aşırılıklarına karşı ıslah edici bir uğraş olarak gösterildiğini söyleyecekti. Dergilerdeki yazılarda kadınların el işlerinin yeni tüketimciliğin kadınlar üzerindeki zararlı etkisini frenlediği, kadınları iyi yurttaşlar olarak ulusal bir role sahip kıldığı öne sürülüyordu. El işleri genç kızlar için iyi bir davranış modeli oluşturmakta, ergenlik dönemindeki kızın henüz olgunlaşmamış cinselliğini kontrol etmenin ideal bir yolu olarak belirmekte, “heyecan” için mükemmel bir çıkış noktası oluşturmaktaydı. Kadınların evde gerçekleştirdiği zanaat işlerinin bir tür terapi işlevi görerek onların sinir krizi geçirmelerini engelleyebileceği, aile için bir huzur ve dinlenme ortamının kurulmasına yardımcı olacağı düşünülmekteydi. Örgü ören kadın –onaylanmış bir biçim altında- yaratıcı içgüdülerini hayata geçirmekte özgürdü!




İkinci dünya savaşından sonra hem İngiltere’de hem de ABD’de ev yenilemeye ve tamiratına yönelik ilgi arttı. 1940’larda radyolar, 1950’lerde televizyonlar kendin yap programlarını yayınlamaya başladı. Elektrikli el aletlerinin daha hafif, güvenli modelleri geliştirildi. ABD’de kendin yap çağı olarak da adlandırılan, ev sahiplerinin sayısının hızla arttığı 1950’li yıllarda evdeki tamirat işleri banliyölerdeki çekirdek ailenin erkek reisinin başlıca uğraşlarından biri hale geldi. Koca, evin garajını ya da bodrumunu bir atölyeye dönüştürmüştü. Gelber’e göre kendin yap faaliyetleri erkeklerin evin bir bölümünü atölye olarak kendilerine tahsis etmeleri için bir gerekçe oluşturuyordu. Matkap ve masa testeresi en popüler aletler arasındaydı. Boyama, elektrik ve ahşap işleri revaçtaydı. Kendin yap faaliyetlerinin üstün görünmesinin bir nedeni bunların bir iş olarak görülmesi, böylece iş etiğinin korunmasıydı. Evin erkeği bu faaliyetlerle hem tasarruf sağlıyor hem duygusal olarak tatmin oluyor hem de tembel bir tüketicilikten korunmuş oluyordu. 1950’lerde handyman ( elinden her iş gelen erkek) sözcüğü iyi koca olmakla bir arada anılıyordu. Kadınların kendin yap faaliyetlerine katılımı ise gerekli değil tercihe bağlı bir şey olarak görülmekte, daha çok bu konularda “esas oyuncu” olarak lanse edilen kocalarına yardım etme çerçevesinde ele alınmaktaydı. Eli her işe yatkın kocalarının estetik rehberi olarak görülen kadınlar 1950’lerin kendin yap dergilerinin kapaklarında kocalarının gerçekleştirdikleri işleri hayranlıkla seyreder halde resmedilirlerdi. Toplumsal cinsiyet rolleri temelinde sınıflandırılan kendin yap faaliyetleri arasında kadınlara düşen işler daha çok evin dekorasyonuyla ve yüzeylerin bakımıyla ilgiliydi. Ruth McElroy “Labouring at Leisure: Aspects of Lifestyle and the Rise of Home Improvement adlı yazısında (Our House’ın içinde) İngiltere’de 1950’lerdeki kendin yap dergilerinde erkeklerin evde yeni projeler başlatan vasıflı emeğe sahip kişiler olarak resmedilirken, daha çok estetik roller verilen kadınların boyaların rengini seçen, kumaşları hazırlayan istekli yardımcılar olarak temsil edildiğini söyleyecekti. Bu dergilerde kadınlar yerdeki yeni döşenmiş çinileri parlatırken ya da yeni yapılmış trabzanları boyarken görülüyorlardı.



ABD’de de durum farklı değildi. Carolyn M. Goldstein’a göre 1950’lerde el aletleri imalatçılarının pazarlama kampanyaları kadınlardan farklı olarak erkeklerin doğal olarak inşa etmeye yatkın olduğu mesajını veriyordu. Erkeklik teknik yetenekle bir arada anılmakta, kendin yapçıların erkek oldukları varsayılmakta, kadınların teknik konulara yatkın olmadığı düşünülmekteydi. Kadınlar elektrikli el aletlerini çok sınırlı bir biçimler altında -genellikle yüzeyleri ovma ya da parlatma amacıyla- kullanırken resmediliyordu. Reklamlarda, dergilerde kadınlar yerlerin bakımını yaparken, pencere süslemelerini boyarken, mobilyaları parlatırken görülüyor ama bir şeyleri fiziki olarak inşa ederken görülmüyordu. 1953 yılında Popular Mechanics dergisinin kapağındaki kadın mutfağa doğru hamle ederken erkek atölyesine doğru gitmekteydi. Kadının görevi dekorasyon ve evdeki yüzeylerin bakımıyla sınırlıydı. Reklamlar kadınların bu tür bakım işlemlerine yönelik dikkat ve titizliğinin onların evi temiz tutmalarıyla ilgili -sosyal olarak öngörülen- görevlerinden kaynaklandığını ima ediyorlardı.




ABD’de 1950’lerde kendin yap ürünlerini tanıtan reklamların hedef kitlesi yeni evli çiftler ve çekirdek ailelerdi.. Reklamlara göre önce evlilik arkasından da evin yenilenmesi geliyor, tüm aile kendin yap faaliyetlerine katılıyordu. İngiltere’de de benzer bir durum söz konusuydu. McElroy’a göre kendin yap faaliyetleri modern evli çiftin birlikte olma tarzı olarak öne çıkarılıyordu. 1950’lerin dergileri ev yenileme faaliyetlerine el birliğiyle katılan çekirdek aile bireylerinin idealleştirilmiş temsillerini sunmaktaydı. İkinci dünya savaşı sonrası dönemde serbest zaman süresi artmış, ücretli çalıştıkları işlerde el becerilerini kullanamayan ev sahibi erkekler kendi cinslerine özgü gördükleri becerilerini ortaya koymak üzere kendin yap faaliyetlerine girişmişlerdi. Ev yenileme faaliyetleri genellikle ulusal çapta bir yenilenmeyle, sağlam bir ekonomiyle, ailenin geleceği için yapılan yatırımla birlikte anılıyordu ve eril değerlerle bağlantılıydı. Evin ve ulusun inşası erkeğin göreviydi ve erkek tüm ailenin kendin yap faaliyetlerinin örgütleyicisiydi! ABD’de soğuk savaş atmosferinin hakim olduğu 1950’lerde hükümetin- sivil savunmaya yönelik olarak- her evde muhtemel bir nükleer savaş sonrası oluşabilecek radyoaktif serpintiye karşı bir sığınak yapılmasını teşvik etmek üzere bir kampanya başlatması ev yenileme çabalarını erkekliğin, milliyetçiliğin ve militarizmin değerleriyle kaynaştıracaktı. Sarah A. Lichtman “Do-It-Yourself Security: Safety, Gender and Home Fallout Shelter in Cold War America” adlı yazısında (Journal of Design History, Cilt 19, sayı 1, 2006) hükümetin kampanyasının nükleer saldırı ihtimaline karşı Amerikalıların evlerini güvenliğin ve milliyetçiliğin terimleriyle tanımlamasını teşvik ettiğini söyleyecekti. Baba, “düşmana karşı” evinde sığınak inşa ederek oğluna örnek oluyor, dergilerdeki fotoğraflarda baba oğul birlikte sığınak inşa ederken görülüyordu. Böylece toplumsal olarak cinsiyetlendirilmiş bir faaliyet aracılığıyla oğlun gençlik enerjisi için bir çıkış noktası yaratılıyor, oğul aynı zamanda suça bulaşma ve eşcinsellik tehlikesinden de korunmuş oluyordu! Evin reisinin, çalıştığı fabrikanın bürokratik işleyişine mutlak tabiyetinin yol açtığı “erkeklik krizi” bu şekilde onarılıyor, aile reisi sığınak inşa ederken eskinin kendi emeği üzerinde kontrole sahip, güçlü, bağımsız erkek zanaatkar ideali yeniden beliriyor, “zayıf cinsi” ve çocuklarını korumak için sığınak inşa etmeye girişen evin reisi erkek kimliğini sağlamlaştırıyordu. Sığınağa ilişkin olarak kadına düşen görev ise buraya konulacak erzağı düzenlemek, kontrol etmekti.




1970’lerden sonra kendin yap faaliyetlerinde kullanılan bir çok parçanın piyasada hazır halde satılmasıyla birlikte bu tür işlerde teknik bilgi ve becerinin payı giderek azaldı, parçaları monte etme ve tamamlama öne çıktı. Kendin yap faaliyetleri giderek büyüyen ev sahibi orta sınıflar için ekonomik bir zorunluluk olmaktan çıkıp statüyü, kimliği, bireyselliği kurmanın bir aracı haline geldi. Gündelik yaşamın gitgide estetikleştirilmesiyle birlikte ev yenileme faaliyetleri yaşam tarzı tercihlerini yansıtmaya başladı. İkinci dalga feminizmin de etkisiyle kadınlara yönelik kendin yap el kitaplarının sayısı arttı, dergilerin kapaklarında, reklamlarda elektrikli el aletleriyle evlerini yenileyen kadınların fotoğrafları yayınlandı. 1990’larda kendin yap piyasası konut sektörünün gelişmesinin ve ev yenilemeyi konu alan prime-time televizyon programlarının da etkisiyle hızla büyüdü. Steve Spittle “ Producing TV, Consuming TV” adlı yazısında (Changing Consumer’ın içinde) İngiltere’de televizyonun piyasayı temel alan yaşam tarzlarının, tüketim pratiklerinin promosyonuna yönelik bir yer haline geldiğini söyleyecekti. Changing Rooms gibi televizyon programlarıyla birlikte kendin yap faaliyetlerinde artık işlevsellikten uzaklaşılıyor, modaya, estetik farkındalığa dayalı bir ev dekorasyonuna yönelik ilgi artıyordu.



Modern toplumda ev yenileme faaliyetlerinde tamiratın payı yüksekti. 1970’ler sonrasının- metaların kullanım süresinin azaldığı- post modern toplumunda ise eskiyen, kırılan, bozulan şeyleri yeni, dönemin trendine uygun, “in” olanlarıyla değiştirmek ucuz ve kolay bir yöntem olarak belirdi. El aletlerini kiralayan şirketlerin kurulmasıyla birlikte evde bir atölyeye sahip olmak bir gereklilik olmaktan çıktı. Zanaatların bir yaşam tarzı pratiği olarak popülerlik kazandığı post modern toplumda meraklılar için çeşitli zanaat dallarına yönelik atölyeler, kurslar açıldı. Oligopolistik bir piyasa oluşturan hiper yapı marketleri , kendin yap mağazaları geniş bir müşteri kitlesine hitap etmeye başladı. Lego kültürünün güçlenmesiyle birlikte eşyaların parçalarını birleştirme, kurulum işlemleri ön plana çıktı. Kendin yap kataloglarına bakarak yaşam tarzı oluşturmak mümkün hale geldi! Eskiden bir elite hitap eden tasarım post modernlikte demokratikleşerek yüzünü kitlelere dönmüştü! Ucuz kendin yap ürünleri satan IKEA’nın katalogunun toplam baskı adedi İncil’inkinden fazlaydı. IKEA’da eşya ve mobilyalar mağazada demonte halde doğrudan müşteriye teslim ediliyor, yassı kutularda paketlenerek müşterinin bunları kolaylıkla evine götürmesine imkan sağlanıyordu. Kutuların içinde eşyanın evde nasıl monte edileceğine dair detaylı talimatlar ve vida vb. parçalar mevcuttu. İşçilikten ve nakliyeden tasarruf ettiği için IKEA’nın sattığı ürünler ucuzdu.



Modern toplumdaki kendin yap faaliyetleri ulusal-kamusal bir yenilenme çabasının bir parçası olarak belirirken post modern toplumda bu faaliyetler kamusal alanın hızla gerilemesi ve ev merkezli bir yaşam tarzının güçlenmesiyle birlikte bir değişim geçirdi. Buck Clifford Rosenberg’in “Scandinavian Dreams: DIY, Democratisation and IKEA” adlı yazısında söylediği gibi günümüzün neo-liberal toplumunda sosyal refah devletinin kamusal alandan çekilmesiyle birlikte daha önce resmi kurumlardaki görevlilerin verdiği bir çok hizmet bu kez yurttaşların sırtına yıkılmıştı. Devletin yanı sıra şirketler de bir çok işi ücret vererek çalışanlarına yaptırmaktansa müşterilere yaptırma yolunu seçmişlerdi. IKEA neo-liberal toplumda self-servis benzin istasyonları, ATM makineleri, telefon ve internet bankacılığı ve bir çok başka alanda yaygınlaşan kendin yap kültürünün bir parçasıydı. IKEA’nın evde monte edilen ürünleri, kamusal alanı bireylere yaşamlarını sürdürmeleri için bir araya getirmeleri gereken ham maddeler sunulan bir alan olarak gören neo-liberal sistemin bir simgesiydi. Kamusal alanın gerilemesi ve kendine yeterliliğe dayalı bir bireycilik anlayışının öne çıkarılmasıyla birlikte ev yeni yaşam tarzı kültürünün oluşmasında önemli bir merkeze dönüştürülmüş, bireylerin kendi elleriyle monte ettikleri eşyalar bir kimlik deneyimini yansıtır hale gelmişti. Kendin yap kültürü bireyin kendi kişiliğini kurmada aktif ve oyuncul bir rol icra etmesini mümkün kılmaktaydı. İç dekorasyon yerini iç tasarıma bırakmış, montajın bireyselleştirmesi sayesinde tasarım herkesin yapabileceği bir şey haline gelmişti. IKEA’ nın kitlesel ölçekte üretilen ürünleri tüketicilerin montaj faaliyetleri vasıtasıyla bireyselleştirilmekte, kişiler eş zamanlı bir şekilde- ve paradoksal olarak- kendilerini hem küresel tüketim toplumundan ayırmakta hem de bu topluma eklemlemekteydi. Öte yandan toplumda kendin yap kültürünün yaygınlaşması sakatlar, gerekli becerilere sahip olmayanlar ve yaşlılar için bir tehlike oluşturmaktaydı.



Modern toplumdaki birey tek, üniter, kalıcı, esnek olmayan bir kimliğe sahipti. Post modern toplumda ise akışkan, parçalı, çoklu kimlikler öne çıktı. IKEA farklı montajlarla farklı evsel kimliklere imkan veriyor gibi görünse de IKEA’dan döşenmiş evlerin tümü birbirine benzemekteydi. John Hartley’e göre günümüzde yeni kimlikler oradan buradan satın alınmış, aşırılmış parçaların bir araya getirilmesinden oluşmaktaydı. Kendin yapa dayalı yurttaşlık modelinde bireyler belirli bir kimliği değiştirebiliyorlar, kimlikler repertuarına rahatlıkla girip çıkabiliyorlardı. Televizyon kendin yapa dayalı kimlikler için yeni zeminler sunmaktaydı. Kendin yap yurttaşlığı kimliğin yerini kamusal alan olarak değil medya alanı olarak belirleyen bağlamsızlaştırılmış anlamlar ağı üzerine kuruluydu.



YAŞAR ÇABUKLU


KAYNAKLAR:


Carolyn M. Goldstein, Do It Yourself: Home Improvement in 20th-Century America, Princeton Architectural Press, 1998, 120 s.

Der. Gerry Smyth and Jo Croft, Our House: The Representation of Domestic Space in Modern Culture, Editions Rodopi BV, 2006, 268 s.

Der. Steven Miles, Alison Anderson and Kevin Meethan, Changing Consumer: Markets and Meanings, Routledge, 2002, 174 s.

John Hartley, Uses of Television, Routledge, 1999, 246 s.




No comments: